Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi’nin yapımı, İTÜ’deki öğrencilik yıllarıma rastlar. Hocam rahmetli Dr. Mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun kaleminden çıkan bu eser, zamanın başyapıtı idi.
Yapı sanatındaki uç teknoloji burada uygulanmış, bina hem medar-ı iftiharımız, hem de Taksim Meydanı’nın simgesi olmuştu. Taşkışla Mimarlık Fakültesi’ne gidip gelirken bakıp heyecan duyar, derslerimizde bu mimarlık harikasını tartışırdık.
Hayati Bey’in yakın dostu, yine hocam Mimar Aydın Boysan, inşaat bittikten sonra gelen devasa sahne perdesinin kapılardan sığmadığını, cephede büyük bir delik açılmak suretiyle perdenin içeri alındığını anlatırdı.
Yıllar geçti, ihtiyaçlar ve teknoloji değişti. AKM, performans saatleri dışında yaşamıyordu. Yangın geçiren, eskiyen, ihtiyaca cevap veremeyen AKM’nin yıkılıp, yerine yandaki otopark arazisini de kullanarak daha kapsamlı bir kültür merkezi yapılması gündeme geldi. Mimarlar, sanatçılar, siyasetçiler ikiye ayrıldı:
– İstanbul’un baş meydanında bir dönemi simgeleyen bu mimari yapıt, restore edilip korunmalı…
– 7×24 yaşayan kapsamlı ve çağdaş bir kültür merkezi yapılabilmesi için yıkılmalı…
Ne yalan söyleyeyim, ben ikinci seçenekten yanayım…
AKM’nin eski Deprem Yönetmelikleri’ne göre inşa edilen taşıyıcı sistemi güçlendirilebilir, yapı restore edilebilir, yanındaki otopark arazisine yeni kısımlar bal gibi eklenebilir. Fena da olmaz. Ancak iyinin iyisi var.
Beni yıkım seçeneğine meylettiren neden farklı… AKM’nin planlamasında Hayati Hoca’nın belki göremediği, belki görüp de uygulayamadığı bir nokta vardı: Yapı, Taksim Meydanı’nın Boğaziçi yönündeki açılımını tıkıyor ve Boğaz’a sırtını dönüyordu. AKM yıkılabilseydi, yeni tasarım bu eksikliği bertaraf edebilirdi. Yandaki otopark alanını da içeren yeni proje, diğer avantajlarına ilaveten hem Taksim Meydanı’nın, hem de yeni AKM’nin Boğaziçi’ne açılımını sağlayabilirdi.
Basitçe anlatmak gerekirse, yeni yapılacak Merkez’de fuayeler, yemek ve kabul salonlarının bazıları Meydanı, bazıları Boğaziçi’ni görecek şekilde planlanabilir ve daha önemlisi, yapının zemin katı yer yer kolonlar üzerine alınarak Taksim Meydanı buraya uzanabilir ve Boğaziçi’ne kavuşabilirdi.
Pek farkında değiliz, ancak AKM’nin yanındaki otoparkın meydan seviyesinden muhteşem bir Boğaz manzarası var. Burada “İstanbul’un Balkonu” oluşabilirdi. Bu üstü kapalı avluda, açık sergiler ve etkinlikler düzenlenebilirdi. Yağışlı günlerde Taksim Meydanı buraya akabilirdi. Dahası var; otoparkın uç kısmında Askeri Hastane’den doğru gelen Miralay Şefik Bey Sokağı üzerinden bir yaya köprüsüyle merhum Sedad Hakkı Hoca’nın eseri Atatürk Kitaplığı’nın bahçelerine ve oradan da tüm vadiye ulaşan bir “Yaya Gezisi” yaratılabilirdi.
Proje, tüm Taksim Meydanı’nı içeren, trafiği kısmen alta alan bir kentsel tasarım projesiyle bütüncül olarak ele alınabilirdi. “Hocam lafı bırak, hadi çiz bakalım” deseler oturup çizeceğim.
Böylece hem yeni AKM, hem de Taksim Meydanı kazanırdı. Yeni AKM insanla, Taksim Meydanı da Boğaziçi ile kucaklaşabilirdi. Taksim-Maçka arası muazzam bir “Promönad” yaratılabilirdi. Ancak basından anladığım kadarı ile bir takım yargı kararları nedeniyle AKM ne yıkılabiliyor, ne de kapsamlı bir tadilata girebiliyor.
Sonunda, “Açalım da nasıl olursa olsun açalım, içinde dışında taş oynatmadan tamirat yapalım’’ kararı veriliyor. Sabancı Vakfı’nın destekleriyle AKM tamir edilecek ve AKM (SA) olacak.
Eğer son karar bu ise, ülkemize çok eserler kazandıran Sabancı Vakfı’na minnet ve hoca sıfatımla yerel ve merkezi yönetime kocaman bir ‘0’… İstanbul için kaçan bir büyük fırsat daha…
Taksim Topçu Kışlası’nı, Taksim Camii konularını da bir dahaki sefere işlerim…
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp
Y. Müh. Mimar Kentbilimci