Bugün, parke taşı döşeli Kadıköy sokaklarında demir rayların izleri kalmadıysa da, bazı yüreklerde bu izler hâlâ duruyor. Şimdilerde Moda’da ikinci hayatını yaşayan tramvayı gören eski Kadıköy’lüler, o dönemlerle birlikte kaybolup giden simaları da özlemle anıyorlar, “geçmiş zaman olur ki” diye mırıldanarak…
Kalamış’ı Fenerbahçe’si, Caddebostan’ı, Suadiye’si, Moda’sı ile bir dönem İstanbul’unun rüya beldesi; Kadıköy yakası… Kat karşılığı arsa-ev alım satımlarının başlamadığı, içilesi berrak sularından denize girildiği, çevre kirliliği diye bir olgunun henüz bilinmediği dönemler… Havuzlarında fıskiyelerden suların fışkırdığı, salkım söğütlerinden köşklerine gölgelerin düştüğü yöre… Ve cadde ve sokakları ile de tango yaparcasına gezinen kent mobilyaları; tramvayları…
Sokaklar arasında dolaşan sütçü, dutçu, hallaç, nasıl günün vazgeçilmez manzaralarından ise, o raylar üzerinde tek veya iki katlı bahçeli evlerin önünde tango yaparcasına dolaşan tramvaylar da öylesi vazgeçilmez parçasıydı o günlerdeki Kadıköy’ümün. Gökdelensiz, henüz tuğlasını göğe yaslamamış tek katlı Kadıköy’de duyulan “çan çan” sesleri, bir hicazın ya da nihavendin nağmelerini usta bir ud’dan alıp sokaklara döker, tramvayın arşı ile elektrik tellerinin buluşmasında etrafa saçılan şerareler, gecenin karanlığını siyahtan koparıp mor lacivert karışımı bir aydınlığa götürürdü yer yer.
Vapur çıkışı ile yolcuların durak yeri, okul çıkışı ile de talebelerin buluşma yeri olan Kadıköy Meydanı’ndaki akasya ağaçlarının kuş cıvıltıları altındaki duraklarında sıra sıra yerlerini alan tramvaylar, buradan hareket eder, Kısıklı’ya “1”, Üsküdar’a “12”, Gazhane’ye “8”, Moda’ya “20”, Fenerbahçe’ye “6” ve “4” numara ile de Bostancı’ya doğru da yoluna revan olurdu.
Yaz ayları bir başka gelirdi sanki Kadıköy’e… Tüm İstanbul yakasının bu tarafa sayfiyeye taşındığı bu mevsimde, Kadıköy’den Moda’ya Fenerbahçe’ye, Bağdat Caddesi’nden Erenköy’e Bostancı’ya; kenarları açık, yanlan tenteli, perdeleri süslü vagonlar çalışırdı. Çiçeklerle bezenmiş bahçeli köşkler arasından yapılacak bu güzel yolculuk için, sırf bu açık ve tenteli tramvaya binmek için duraklarda bekleyen özel müşterilere rastlamak, yaz akşamüstlerinin vazgeçilmez manzaralarından idi.
Fenerbahçe ya da Moda’da son durakta inip, balıkların elle tutulabileceği mis gibi yosun kokulu sahilinde bir akşam çayı içip, gün batmadan aynı güzellikleri seyrede seyrede tekrar geri dönmek, Kadıköylülerin tadına doyamayıp da alışa geldiği ihtiyaçlarından idi adeta.
40’ların ikinci yarısı ile 50lerin ilk yarısı “İstanbul’a Göç” denen değişim rüzgârlarının esmeye başladığı yıllardı. Ellerinde sepetleri, sırtlarında heybeleri ve gönüllerinde gelenekleri ile yüzbinler yollara dökülmüştü gayri… Doğup büyüdükleri toprakları terk ederek “tuttuğunu altın etme” umuduyla “taşı toprağı altın İstanbul”a yönelenler, ibreyi hızla döndürecek ve de kentin nüfusunu her on yıl ikiye katlayacaktı.
60’lı yıllar… Meydanlarında öğrenci hareketleri, radyo başında da Yassıada duruşmaları, caddelerinde mini eteği ve de müzik dolaplarında Beatles rüzgârları ile delikanlılık günlerimde gündemin dopdolu olduğu yıllar. Ama bir perde daha var ki hafızamdan hiç silinmeyen, tüm İstanbulluların gözyaşları içinde seyrettikleri bir “Son Perde”… Tramvayların, önce 12 Ağustos 1961 günü İstanbul yakasına, 14 Kasım 1966 günü de Kadıköy yakasına vedası…
Evet, sevgili dostlar… İstanbul ve Kadıköy’ün 50’li, 60’lı yıllarını ben gibi yaşayanlar için biliyorum ki tramvayların apayrı bir yeri vardır. Fenerbahçe’ye, Moda’ya ya da Bağdat Caddesi’nden Bostancı’ya, çiçeklerle bezenmiş bahçeli köşkler arasında, kenarları açık tenteli yazlık tramvaylarla yapılacak güzel ve de saygın bir yolculuğun, Kadıköylüler için ne manaya geldiğini yaşayıp da bilen azınlıklardan biriyim şimdilerde…
Deri koltuklu, kırmızı renkli 1. Mevki vagonları, tahta sandalyeli ve de sarımsı yeşil renkli 2. Mevki vagonları ile kimi zaman 3, kimi zaman 5 kuruşa hizmet veren bu ray böceklerini hayatımdan hiç sökemedim ben. Bugün, parke taşı döşeli Kadıköy sokaklarında demir rayların izleri kalmadıysa da bazı yüreklerde bu izler hâlâ duruyor. Şimdilerde karşı tarafta Pera’da, bu yakada da Moda’da ikinci hayatını yaşayan tramvayları gören eski Kadıköylüler, onlarla birlikte kaybolup giden simaları da özlemle anıyorlar, “geçmiş zaman olur ki” diye mırıldanarak…


Kadıköy Yakası Tramvay Bileti,1956. Talebe-Er, 2. Mevki Bileti (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)


Moda Tramvayı, Otosan Atölyesinde İkinci Hayatına Hazırlanıyor, 1993 (R. Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)