Hüzünlü bir Ekim akşamıydı, sonbaharın orta yerinde… Hüzünlü, ama güzel mi güzeldi… Daha da güzelleştirmeyi düşünerek, fragmanını seyretmiş olduğum “Uzun Hikaye” filmine gitmeye karar verdim.
Bir taraftan da içimi kemiren bir duygu vardı; her sinema serüveni öncesinde olduğu gibi… Ya film berbat çıkarsa! Ya espiriler bayat, bayağı ve zekanın zekatından nasibini almamışsa!
Ya da mesaj verme kaygısıyla dozu kaçırıp, seyredenleri kaygılandırıyorsa! Ya sıkmamak için çok hızlı akıyor, ama yine de sıkıntıdan arada seyirciyi kaçırıyorsa! Ya yavaş ama emin adımlarla ilerleyen ve çoğu sahnede kaliteli bir içeceğin damakta bıraktığı keyifli tadı bırakan kült filmlerin çok ama çok uzağındaysa diye içimden geçirerek salona girdim.
Filmi izlerken kendimden geçercesine olmasa da bayağı bir etkilendim. Git gide filmin daha çok içine girdim. Hatta arada kahvemi içerken ve çıktıktan sonra aşağıdaki satırları karaladım. Bunları tamamen unutmuştum, yayınlamak gibi bir niyetim de yoktu. Ta ki Kadıköy Life’da yazılarından büyük keyif aldığım saygıdeğer Hocam Ahmet Vefik Alp’in filmin galası hakkındaki yazısını okuyana kadar…
Hocam’ın kamera açıları açısından yaptığı değerlendirmeye coşkuyla katılıyorum. Birçok sahnede bu açı ustalığı sizi filmin içine alıyor. Kenan İmirzalıoğlu bahçeden domatesleri toplarken, sanki kendi ellerinizle topluyor gibisiniz. Onlar basit bir vagonu eve dönüştürüp orada mutlu mesut yaşarken, siz de vagondan bir evde yaşamayı arzuluyorsunuz.
Velhasıl, hüzünlü ama güzel Ekim akşamının hüznü daha bir koyulaştığı gibi, güzelliğine de halel gelmeyip, film sayesinde taçlandı. İşte o “Uzun Hikaye” nin hikâyesi:
UZUN HİKAYE…
Kara trenin beyaz dumanında boğulsak
Bir dost bulsak trenden iner inmez
Bir de kalacak yer…
Küçük bir kasaba burası
Bir ayak işi de bulunur belki,
İstasyon şefi sağolsun
Vagondan evim var artık
Okulda da bir işim…
Elimden iş gelir
Sebze bahçesi yaptım okula,
Müdür tek başına sahiplenince
Bozdum sonra,
Bir gecede dağıttım domatesleri tüm kasabaya
Ve veda…
Merhaba yeni kasaba
Arzuhalci olduk kahve köşesinde
Hak hukuk, zalim mazlum derken
Ters düştük belediye reisiyle,
Başkalarının hakkı için mücadele ederken
Haksızlığa uğradık
Ve yine elveda…
Yeni kasaba Hanyeri
Kitapçı dükkanı açtık,
Mustafa en büyük yardımcım
Sevgili oğlum Ayla’ya yangın
Sevim Hoca da bana.
Yeşil Hanyeri Gazetesi ikinci adresim
Yazılar yazıyorum, doğrucu Davutum
Hiç çekinmiyorum partiden, politikadan
Polisten savcıdan…
Ayla’nın babası savcı
Oğlumu da beni de hiç sevmiyor
Tartıştık birkaç kere
Diklendim her zamanki gibi
O da savcı ya daha çok diklendi
Yazılarıma bir fezleke uydurdu
Beni de içeri tıktırdı…
Ama kaderin yayı kuruludur
Ne zaman boşalacağı bilinmez
Savcı Bey…
Yeşil Hanyeri Gazetesi
Sekiz sütuna manşet çıktı bugün
“Yazarımız Ali Bey’in oğlu Mustafa
Savcı Bey’in kızı Ayla’yı kaçırdı”…
Mustafa ve Ayla elele
Girdiler vagon eve…
Veli DALBUDAK