Dikkat ederseniz dünyanın buluşu son elli yıla sığdı. Sanki insanların zihni açıldı, zekâsı parladı… Kırk yıl önce postanede santrale acele – yıldırım – normal telefon bağlatır, şehirlerarası sıramızı beklerdik. Bizim kuşak daktiloyu son icat sanıp kullanırken, bazen parmağımızı tuşların arasına sıkıştırıyorduk.
Hele yetmişli yıllarda birine cep telefonunu anlatsak, “Kırk yıl sonra bunu kulağına yapıştırıp öyle yaşayacaksın desek” ne yapardı acaba..?
Geçenlerde oğlum son iletişim aygıtlarını sayarken ve ayfooon, aypeeet derken, ay içime fenalık geldi. Ona, “Peki, biz ne bulduk, ne icadımız var?” dedim. “Parayı bastırıp alıyoruz, olsun” dedi. Birtakım insanlar senin için çalışıyor, sen de parayı bulmuşsan bastırıp alıyorsun…
Tamam da, Japon mühendis “Ertesi gün ne icad edebilirim?” diye yaşıyor, biz (istisnalar hariç) “Akşama kanat aldım, sofrayı da kurdum mu tamam” diyerek buluyoruz mutluluğu…
Bir de teknolojiyi kullanma meselesi var… O buluşları öyle bir şekilde kullanıyoruz ki, bilim adamlarından özür dilemek istiyorum. İsterseniz size birkaç tivit atayım:
- Eskiden rüyama sakallı dede girerdi, şimdilerde Köse Dede giriyor.
- Geç uyandım. Bu sabah gazım var.
- Dudağım uçuklamış.
- İdrar torbam dolu…
- İç çamaşırımı yıkadım astım.
- Yemişim böyle kahvaltıyı.
- Kaşaaaar kaşar… Bizim köşe bakkaldan aldım. Siz kim sandınız? (Gülen surat)
- Şike seks gibidir, tek başına yapılmaz.
- Damadın sağdıcı oldum, teşvikten ifademi aldılar.
- Yüzkırk karakter kullandım, karaktersiz kaldım.
- Bir bilmecem var çocuklar. Haydi sor sor sor!
Evet, tivıııııtır. Bu konuda da tırladık zaten. Bütün o buluşlar, bu geyikler için yapılıyor…
Sevgiler efendim…(Gülen surat) 🙂