Her yeni yıla girerken geçmiş yılın bir değerlendirmesi yapılır; ister istemez bir sorgulama gelir ardından ve yeni yıla ilişkin planlar yapılarak, beklentiler oluşturulur.
Bu sorgulamanın birçok yönden yararları yaşandıkça daha iyi anlaşılıyor. 2009’u geride bırakıp, geçen yıldan ne beklediğime ve ne kadarının gerçekleştiğine yönelik bir ufuk turu yaptığımda; artıları ve eksileri ile dolu ve çok yoğun bir yıl yaşadığımı farkettim. Dünyaya paralel araştırma kaynaklarının azaldığı bu ortamda; bilimsel makaleler, toplantılar, konferanslar, dersler ve diğer faaliyetler ile dolu dolu bir yıl geçirdiğimiz görülüyor. Umarım önümüzdeki yıl üniversitelerimiz arzulanan ölçüde özerk yapıları sağlanmış bir yüksek öğretim yasasına kavuşur ve bizlerin de daha çok bilim üretmesine olanak verir.
Diğer taraftan, ilk defa bu kadar yoğun gündemli, sürekli son dakika haberlerinin olduğu bir yıl geçirdik. Geçen yıl birkaç bilimsel toplantı nedeniyle gittiğim Amerika, Avrupa ve Asya ülkelerinde çoğu zaman haber niteliğinde sunulacak hiçbir şey bulunmaz iken; ülkemizde haberlerin, haberleri saniyede eskittiğine ilk defa tanıklık ettim. Çoğu zaman neyin doğru neyin yanlış, kimin doğru söylediğinin belirsiz olduğu, toz dumanlı dönemler geçirdik. Bilgi kirliliğinin çok yaygın kullanıldığı, güvensizliklerin arttığı, zaman zaman tansiyonların yükseldiği bunca istenmeyen gelişmeye rağmen 2009 yılını ulusça tamamlamış ve yeni yıla girmiş bulunuyoruz.
Umudun korunması gerekiyor…
Yaşanan ekonomik kriz, işsizlik, yoğun gündemli siyasi ve sosyal olayların yarattığı kaygılar yanında; çevremizde başta Filistin, Afganistan, Irak ve İran olmak üzere akan kan ve gözyaşları, insan olarak hepimizi derinden üzmekte. Belirsizliklerin yoğunlaştığı, insanların karamsar olduğu yeni yıla girişte, yine de umudun korunması gerektiğini düşünüyorum. Son birkaç aydır toplumda, en azından benim karşılaştığım insanlarda; bir karamsarlığın, güvensizliğin geliştiği görülüyor. Toplumun en küçük bir konuda bile birbirine ters düştüğü ve ciddi güvensizliklerin olduğu görülüyor. Gençlerin ve öğrencilerimizin karamsar olması, geleceklerine ilişkin yol haritası oluşturmada yetersiz kalması, beni en çok rahatsız eden yön. Öğrencilerime karamsar olmak yerine geleceği kurgulamak ve yaşama daha büyük umutlarla bakılması gerektiğini öneriyorum. Hepimizin sorunları havanda su döverek konuşmak yerine, çözüm önerileri geliştirmemiz gerekir. Toplum olarak sorunlara tarafgirlikten ve ön yargılardan uzak, biraz daha düşünüp; Türkiye’nin sorunlarının çevremizde olup bitenlerden bağımsız olmadığı ve küresel dünyanın çarpık gelişmesinin etkisi altında olduğunu bilelim.
Ülkemizde hızla açılan gelir dağılımı makasındaki dengesizlik, yaşam kalitesinin düşmesi, sosyal ve kültürel farklılıkların yarattığı etkiler ve yönetsel sorunlar, beraberinde bazı acı sosyal sorunları da doğurmakta. Doğal olarak eğitim düzeyinin halen ortalama 4 yıl olması sorunların çözümünü de zorlaştırmakta. Artan ve artık taşınamaz düzeyde birikmiş sorunlara yeni bir model ve yaklaşımla çözüm getirmek kaçınılmaz.
“Her şeye rağmen enseyi karartmayalım…”
Her şeye rağmen yeni yılda aklın egemenliğinde; sağlıklı, mutlu, onurlu ve barış dolu bir memlekette yaşamak, zor olmakla beraber mümkündür. Çetin Altan’ın ifadesi ile “Enseyi kararmayalım…” Birbirimize güvenelim; el ele verip, ülkemizin sorunlarını kişilerden, otoritelerden ve iktidarlardan beklenen medeni ölçüler içinde konuşalım ve “çözüm önerilerimizi demokratik yollardan önermek için ne yapabiliriz?” sorusunu kendimize soralım.
Türkiye’nin sorunları ne denli büyük olursa olsun Anadolu’nun tarihi bize bu coğrafyada her zaman sağduyu ve akıl ile birçok zorluğun üstesinden geldiğimizi gösteriyor. Burada en büyük görev siyasilere düşmekte… Siyasilerin geçmişte birbirleri ile konuşamamasının ne denli pahalıya mal olduğunu hatırlatarak, ekleyelim; siyasiler ülke sorunlarına ön yargılardan uzak, bütünsellik içinde bakmalı..!
Herkesin bireysel yaşamına saygılı olmayı benimseyelim ancak birlikte yaşadığımız dünyada alttakileri de düşünelim. Aynı zamanda artan çevre kirliliği ve iklim değişimlerinin insan eksenli boyutunu da düşünmeden geçmeyelim. Bilinçli ve sistematik olarak çalışalım, üretelim, ülkemizdeki yanlışları uygarca tartışalım…
Sağlıcakla kalınız…