Dünyanın önde gelen fuarlarından Milano Mobilya Fuarı’nı, Tasarım Parkı ekibi olarak Kadıköy Life okurları için gezdik. Bu keyifli seyahat boyunca gördük ki, gerçekten tasarımın sınırları yok…
Bu yıl 50. yılını kutlayan dünyaca ünlü Milano Mobilya Fuarı, her yıl Nisan ayında düzenleniyor ve dünyada konu ile ilgili binlerce kişinin bölgeye akın etmesini sağlıyor.
Kadıköy Life Dergisi Yazarı ve Tasarım Parkı Ekibi’nin Başkanı olarak, öncelikle fuarda gözlemler yapmayı hedefledik. Çok planlıydık. Her biri İstanbul Tüyap büyüklüğünde olan 24 fuar alanını verimli bir şekilde gezebilmek için, planlı olmak zaten şarttı.
Yine de, beş kişilik bir ekip olmamıza rağmen fuarın yarısını ancak gezebildik. Üstelik akşam olup otelimize gittiğimizde, ayağımızda çiviler varmış gibi ağrılarla baş başaydık. Ama tüm bu zahmete değdi; çünkü sonuç mükemmeldi. Özellikle holleri gezerken gördüğümüz Türk stantları, sanki yıllardır anavatandan ayrıymışız gibi bizi heyecanlandırdı.
Mete Bronz Mobilya Standı, fuarın en görkemli standlarından biriydi…
Örneğin ilk ziyaret ettiğimiz Mete Bronz Mobilya Standı, fuarın en görkemli standlarından biri olarak dikkatimizi çekti. Klasik mobilyalar bölümünde yerini alan firmanın sahiplerinden Murat Bey’in, bizleri geleneksel Türk misafirperverliğiyle karşılamaları çok mutlu etti.
Aydınlatmadan klasik mobilyaya, modern tasarımlardan ofis mobilyalarına…
Fuar hakkında bir sınıflandırma yapmamız gerekirse, kullanabileceğimiz tek sıfat “harika” olur. Aydınlatmadan klasik mobilyaya, modern tasarımlardan ofis mobilyalarına kadar, dünyanın her yerinden gelmiş yüzlerce genç tasarımcının eserlerini görme şansımız oldu. Bu genç tasarımcıların ufuk açan yeniliklerine şahit olmak gerçekten büyüleyiciydi.
Bizim Milano’daki asıl amacımız, “Zona Tortana” denilen ve tasarım haftası için özel hazırlanan bölgeyi görmekti. Bu amacımızda haklı olduğumuzu da kısa sürede anladık. Öyle ki, birbirinden yaratıcı fikirlerle doldurulmuş Zona Tortana’da zaman su gibi akıp geçti. Özellikle Canon’un standı oldukça enteresandı. Ledlerle yapılan muhteşem efektler, adeta dünyayı önümüze getiren birer renk cümbüşüydü.
Tasarımları farklı bir bakış açısıyla sunan giriş holüne, kanvas ipliklerden yapılmış saçaklardan geçerek giriyorsunuz. Boynunuza, vücudunuza dolanıyor yosunsu saçaklar. Ama yaşadığınız deneyselliği anlatmak imkânsız…
Örneğin ince plastik levhalardan yapılan koltuklar bizi çok etkiledi. Katladığınızda bir koltuğun altında bile saklayabileceğiniz bu koltuklar, misafirleriniz gelince bir anda ortaya çıkıyor. Sanki bir sihir…
Ayrıca, ünlü tasarımcılardan Karim Raşid’in son tasarımları için ayrılmış alan da, görülmeye değerdi.
1991 yılında bir girişimci sanayi bölgesi olarak kullanılan bu alan için yeni bir proje gelişmiş ve inanılmaz boyutta büyüyen bir tasarım merkezi olmuş. Aslında, Milano Mobilya Fuarı’nın yapıldığı bölge, eski ve yerleşim olmayan, gözden çıkarılmış bir alanmış. Bölge sonradan çok rağbet görünce, yer bulmak bile imkânsız hale gelmiş. Küçük bir alan için ödediğiniz binlerce Euro bile yetmemeye başlamış. Mutlaka sıraya girmek gerekiyormuş.
İlgiyi gören yetkililer, bu alanın dışında şehrin belli yerlerinde tasarım haftası için yeni bölgeler de oluşturmuş. Brera-Zona Romana gibi mahalleler de haftaya dahil olunca, binlerce tasarım meraklısı otelleri doldurur olmuş. Milano’ya giden uçaklarda yer bulmak bile zorlaşmış. Milano, hem mobilya fuarı ile hem de tasarım haftası ile müthiş bir turizm patlaması yaşamış.
Uluslararası bir Kadıköy Tasarım Haftası’na doğru…
Tabii bu seyahat boyunca çok yorulduk, ama aldığımız keyfin tarifi imkânsız… Tasarım Parkı’nın müthiş projelerinin çıkış noktası olan bu bölge, şu anda Yoğurtçu Parkı için düşündüğümüz bir etkinliğin çıkış noktası oldu.
Hazırlıklar şimdiden başladı bile… 2011 Eylül-Ekim ayında ulusal bir tasarım haftası, 2012 yılında uluslararası bir Kadıköy Tasarım Haftası hazırlıkları için kolları sıvamış durundayız.
Darısı İstanbul’un başına…