Howels, “Dünyayı yönetenler kağıt, kalem ve mürekkep” demiş ya; bizler de insan olarak konuşarak, anlaşarak yaşamayı, yazarak ve çizerek isteklerimizi, duyarlılıklarımızı anlatmaya, aktarmaya çalışıyoruz.
Acımasız kapitalizm karşısında direnmeyi, onurlu bir yaşamı kucaklamayı sürdürmeyi düşünürken, Andre Gide’nin bir sözü çınlatıyor sürekli kulaklarımızı: “Mutluluğum, başkalarının mutluluğunu artırmaya çalışmaktır. Mutluluğum için başkalarının mutluluğuna muhtacım…”
Kim bilir kaç kez gündeme getirdim öğretmenevlerini… Yalnızca çay içilen, yemek yenilen yerler ve kâr amaçlı mekânlar olarak görülmemesi gerektiğini vurgulamaya çalıştık. Dost sohbetlerimiz, kültür-sanat etkinliklerinin gerçekleştiği, aynı zamanda eğitimcilerin soluk alabildikleri, dinlenebildikleri yuvaları olduğunu anlatmaya çalıştık.
Şimdi Kızıltoprak’ta Fatma Şadiye Toptani Hanımefendi’nin emekli öğretmenlere bağışı köşk ve bahçesi, öğretmenlere hiç sorulmadan kapandı. Kapıda yalnız iki satır yazı: “Süresiz kapalı”
Emekli yaşlı öğretmenler, şimdilerde ya çevre pastanelerde ya da semt parklarındaki banklarda… Çevre sakinleri yaşlılar ise o yeşil mekândan uzak, pencerelerden seyrediyorlar caddeyi, hızla geçen arabaların egzoz dumanları arasında… Çevrede ise yüksek yüksek binalar…
Kızıltoprak Öğretmenevi kapandı. Rengarenk çiçekler, gür yapraklar taşıyan dallarıyla ağaçlar, cıvıl cıvıl kuşlar, toplanmış masalar, sandalyeler…
Çok yakında açılır mı dersiniz? Yoksa yakında ranta mı dönüşür? Bu iki soruyu bir kenara yazın, saklayın. Yanıtı yarın öbür gün net olarak karşımıza çıkar. O zaman anlarız şimdiki kilidi kimler vurmuş…