Kelebeğin rüyasını ancak şairler görür. Hiçbir şey görmeseler bile hayal görürler. Hayalleridir ve hatta rüyalarıdır, onların gönlünden taşan mısralar…
Amerikanvari girişi, ortaları klasik Türk filmi ve Nuri Bilge Ceylan filmlerinin – az replikli, geniş ufuklu, rüzgarlı tepede tek ağaçlı – hüzünlü sahnelerinden oluşan finaliyle, “Kelebeğin Rüyası”nda işinin ustası Yılmaz Erdoğan, farklı sinemacılığıyla değişik tarzları mezcederek, Türk Edebiyat Dünyası’ndan özgün bir kesit sunuyor.
Türk şiirinin çınar ağaçlarından Behçet Necatigil’in baş köşesine oturduğu filmde, büyük şairin talebeleri Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur, adeta hayatlarıyla yazıyorlar şiiri…
Behçet Necatigil, şiiri her zerresinde yaşayan bir şairdir. Son derece tutarlı, sağlam ve özel bir şiir dünyası vardır. Öğrencisi Selim İleri, onun için “Kırık inceliklerin şairi” diyor ve onun dünyaya hep başka bir gözle bakmayı becerebildiğini söylüyor. Kırk Kuşağı’ndan, Garip Hareketi’nden, İkinci Yeni’den etkilenmeden bayrağını hep kendi gönderinde dalgalandırmayı başarmış bir şairdir.
Enis Batur ise, “Ve şiirimizin gerçek Alaaddin’i; hangi lambaya dokunsa onu kendi şiir lambası kılan” büyük şair olarak selamlıyor. Kızı Ayşe Sarısayın, “Hayatı onun şiirleriyle paralel yaşadım” derken; üstadın hayatıyla şiirinin nasıl birbirine kenetlendiğini anlamamak mümkün mü?..
İlginç bir tesadüf, bugünlerde Behçet Necatigil’in iki kitabının yeni baskıları çıktı. Birincisi, Necatigil’in sadeleştirerek yayına hazırladığı Ahmet Mithat Efendi’nin “Musullu Süleyman” isimli romanı Everest Yayınları’ndan, diğeri üstadın çevirisini yaptığı Stefan Zweig’ın Yordam Kitap’tan çıkan “Korku”su…
Behçet Hoca ile ilgili çok özel bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Hoca, Divan Edebiyatı’na çok meraklıydı. Özel olarak sevdiği, ilgilendiği bir Divan Şairi vardı; ismi Necati idi. Hoca, Necati’ye o kadar hayrandı ki; “Gönül” olan soyadını Necatigil olarak değiştirdi. Behçet Necatigil, adıyla, soyadıyla, yaşam biçimiyle, kısacası hayatıyla tam ve eksiksiz bir şairdi.
Sevgili dostlarım, Yılmaz Erdoğan’ın son filmi “Kelebeğin Rüyası”nı anlatmak için çıkmıştım yola… Ama dümeni Necatigil’e doğru kırdık. İyi de oldu; filmi anlatsam izlememiş ve izleme niyeti olanlara haksızlık etmiş olacaktım. Hoca’yı anlatarak, hem onu rahmetle anmış olduk, hem de şair ve şiir üzerine biraz söyleşmiş olduk. Fena mı oldu yani?..
Veli DALBUDAK