Kuzey Ege’nin güzel bir kasabasının ücra bir köşesinde birkaç gün kafa dinlemeye gittim. Sadece kafayı temizlemekle kalmayıp, bol bol okuyarak boşalan yerleri yeni datalarla dolduruyorum.
Tabii etrafı gezmeyi, yüzmeyi ve spor yapmayı da ihmal etmiyorum. Yeni yerler ve yeni şeyler keşfetmeye bayılıyorum. Çeşit çeşit balıklarla beraber yüzüyorum, doğal bir akvaryumda gibiyim… Temiz deniz, temiz hava, temiz su ve mümkün olduğunca organik gıdalar… Bir insan daha fazla ne isteyebilir ki?
Uzun yürüyüşlerin adamı olduğumdan, her sabah erkenden olabildiğince uzaklara hedef koyarak, ıssız ve bakir yerlere doğru atıyorum adımlarımı… Bugün de sabahın en sessiz saatlerinde, ayağımın altında çısırdayan kum tanelerinin sesini dinleyerek başladım sahildeki yürüyüşüme… Aynı sakinlik denizde de alabildiğine sürüyordu. Erken kalkmanın verdiği mutluluk, bol iyot ve bol oksijenle birleşerek vücudumu bir kadife yumuşaklığında sarıyordu. Her şey ama her şey çok güzeldi…
Hatta bir ara böyle bir kıyı kasabasına yerleşip huzurlu bir emeklilik nasıl olur diye düşünmeye ve balık burcunun kendine has hayallerini kurmaya başlamıştım. Bu sırada yürüyüş güzergâhım da iyice zorlaştı. Yumuşak kumlara bastıkça ayağımın yarısı içeri girmeye başladı. Epey zorlanıyordum. Geriye dönmeyi düşündüm, vazgeçtim. En küçük zorlukta, başta koyduğu hedeften sapanlardan olmak istemedim. İnat, ısrar ve kararlılıkla yola devam ettim. Evler, insanlar ve ağaçlar çok geride kalmıştı. Önümde uzun ve geniş bir kumluk, onun bittiği yerde de devasa bir kayalıktan başka bir şey yoktu.
Issızlık ürküntü vermeye başlamıştı ki, kıyıda denize doğru bağıran yarıçıplak bir adam bana doğru koşmaya başladı. Yardım isteyen bir hali vardı. Önce, balık tutmaya çalışırken başına iş gelmiş acemi balıkçı zannettim. Fakat denize doğru baktığımda yüzen, çırpınan, hareketsiz duran insanlar gördüm. Kıyıdaki İngilizce konuşuyordu, bindikleri botun battığını söylüyordu. Hemen Jandarma’yı aradım, ardından Sahil Güvenliği… Bu sırada denizden bir de üzerinde balıkadam kıyafeti, elinde zıpkınıyla bir avcı çıktı. Yanında da onun yardımıyla zar zor kıyıya gelebilen bir kazazede… Zıpkıncı, zıpkın gibiydi maşallah… Elbirliğiyle iki mülteciyi daha kurtardık. Açıktakileri de yetişen Sahil Güvenlik botları topladılar. Jandarma ve ambulans da olay yerine geldi. 7 saat süren, denizden botlarla, havadan helikopterle yapılan aramalar neticesinde 15 kişilik mülteci grubundan 14’üne ulaşıldı. Bir kişi halen kayıp…
Daha önceki bir yazımda (Ölüme Yolculuk) bu konuyu, okuduğum gazete haberlerinden etkilenerek kendi kurguladığım bir hikâye ile gündeme getirmiştim. Canlı canlı yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi. Bile bile ölüme gönderilen bu çaresiz insanlar için, bu olayları kökten bitirecek tedbirleri Büyük Devletimizin ivedilikle alacağına, Büyük Millet Meclisimizin de yasal düzenlemeleri en kısa zamanda yapacağına inanıyorum. Zira her gün tekerrür eden bu görüntüler Büyük Devlete yakışmaz.
Veli DALBUDAK