Ve de ben yine; 23 Nisan’lar, 19 Mayıs’lar gibi kutlama törenlerimi eskisi gibi o statlarda kutlamak, Ulu Önderimin bizlere verdiği armağanı taçlandırmak istiyorum…
O zamanlar için çılgınca sayılabilecek bir teşebbüsün gerçekleşip de, Cağaloğlu semtinde genç kızlar için ilk kez bir jimnastik salonu açıldığında, takvimlerde henüz 1910 senesi yaprakları vardı… İsveç’te beden eğitimi ihtisası yaparak yurda dönmüş olan Selim Sırrı (Tarcan) Bey isimli 35 yaşlarındaki bir zat, Türk kadınlarının da batılı kadınlar gibi vücut bakımından muntazam bir şekilde gelişmelerinin tek çaresini jimnastik salonlarında gösterilecek eğitimden geçtiğine inanıyordu. Ama ne var ki devrin şeyhülislamı olaya karşı çıkıyor ve Türk kızlarının açılıp saçılarak “frenk icadı” saydığı bu modern beden eğitimi ile uğraşmalarına razı olamayacaklarını da, devrin Maarif Nazırlığı’na (Milli Eğitim Bakanlığı) bildiriyordu.
Selim Sırrı Bey büyük uğraşlar vererek, esasen medreseleri ıslah edip modern çağa uygun bir hale getirme taraftarı da olan Evkaf Nazırı Mustafa Hayri (Ürgüplü) Efendi ile Vakıf Müesseseleri Müdürü Nail Bey’i, sağlıklı gelişim için konunun ne kadar önemli olduğu hususunda aydınlatıyor ve bu iki aydın zatın himmetleriyle de mollaları ikna edip, kendini bir hafta sonra Vaiz Medresesi’ne idman (beden eğitimi) hocası olarak tayin ettiriyordu. Modern beden eğitiminin medreselere bu suretle girip yerleşmesi, beden eğitiminin “kafes” engelini aşarak Türk kadınları arasında hızla ve kolaylıkla yayılmasını sağlamış ve nitekim bir yıl sonra Selim Sırrı Tarcan’ın yetiştirdiği ilk kadın beden eğitimi öğretmenleri, kız okullarında görev alarak ortaokul ve liselerde jimnastik hocası olmuşlardı. İşte onun şahsi gayret ve teşebbüsleri sonunda da, Türkiye 12 Mayıs 1916 günü ilk idman bayramını kutlayacaktı.
İlk Jimnastik Şenlikleri, İlk İdman Bayramı
1916 yılı Mayıs ayının 12’nci gününü gösteriyordu. İsmi sonraları “Çapa Öğretmen Okulu” olan “Darülmuallimin” öğrencileri, Kadıköy’de şimdilerde Fenerbahçe Ş. Saracoğlu Stadı olarak bilinen İttihatspor sahasında o gün, öğretmenleri Selim Sırrı (Tarcan) Bey’in nezaretinde Türkiye’de “Jimnastik Şenlikleri” adını taşıyan ilk gösterilerini sunuyorlardı.
İşte o gün ile alakalı ulusumuzu ilgilendiren çok önemli bir olay da, Selim Sırrı Bey’in İsveç’te beden eğitimi öğrenimi sıralarında öğrendiği Tre Trallande Jantor (tral la la diyen üç kız) isimli bir halk şarkısına, okulun edebiyat öğretmeni Ali Ulvi (Elöve) Bey tarafından Türkçe sözler yazılarak “Dağ Başını Duman Almış” isimli marş olarak sunumu, bu ilk gösteriler ve bu öğrenciler tarafından ulusumuzca ilk kez söyleniyor olmasıydı.
“Jimnastik Şenlikleri” gördüğü bu büyük ilgi karşısında, o tarihten itibaren Erkek Öğretmen Okulu öğrencileri tarafından her yıl Mayıs ayı içerisinde yine Selim Sırrı Bey’in idaresinde tekrarlanmaya başlanmıştı. Daha sonraları “Mektepliler Bayramı”, “İdman Bayramı” ve de “Jimnastik Bayramı” gibi isimler altında daha geniş şekliyle süren bu gösterilere devam edilmiş, özellikle de Cumhuriyetin ilanından sonraki 1926 senesinden itibaren de, İsveçli beden eğitimci Inka Nerman yönetiminde gelişerek zamanla diğer okullara da yayılmıştı. 10/11 Mayıs 1928 günleri Ankara ve İstanbul’da yapılan törenlere 2.000 erkek ve 1.000 kız öğrencinin katıldığını, gösterileri ise yaklaşık 6.000 kişinin davetli olarak izlediğini yine o tarihlerdeki gazetelerden okuyoruz.
Gençlik ve Spor Bayramı
Spor Kongresi’nin 1935 senesi toplantısında, Ahmet Fetgeri Bey tarafından “Atatürk Günü”nün tüm gençliğe mal edilmesi için 19 Mayıs günlerinin “Gençlik ve Spor Bayramı” adı altında kutlanması önerisi, oy birliği ile kabul ediliyordu. Bunun üzerine 1935 senesi 19 Mayısı bütün yurtta büyük şenliklerle kutlanıyor, 1936 senesi 19 Mayısında ise Ulu Önderimizin de katılımıyla Taksim Stadı’nda Jimnastik Şenlikleri yapılıyordu. 1937 kutlamaları Ankara’da Taksim Stadı’nda, Fenerbahçe Stadı’nda ve tüm yurtta kutlanırken, 1938 Mayısı Atamızın katıldığı son kutlama olarak tarihe geçiyor, İstanbul’da Taksim, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Karagümrük statları ile yine tüm yurtta büyük bir katılımla izleniyordu.
20 Haziran 1938 tarihinde çıkarılan kanunla 19 Mayıs günleri, “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla milli günlerimiz arasına giriyor ve bu tarihten itibaren de bu isim altında her yıl yurdun her köşesinde yapılan beden eğitimi gösterileriyle kutlanıyordu. “Dağ Başını Duman Almış” marşımız ise, 1938 yılından itibaren “Gençlik Marşı” adıyla bu şenlikler içindeki yerini artık resmen alıyordu.
İşte, Kurtuluş Savaşı’nın galibi olmanın haklı gururunu taşıyan Ulu Önder M. Kemal Atatürk ve arkadaşları, doğulu bir halktan batılı bir millet yaratmakta karar kılmış; eğitimde, ekonomide, kültür ve sanatta, kısaca hayatın her alanında yaşamı yönlendirmişti. Genç Cumhuriyet kendi folklorunu yaratmaya başlamıştı artık. Nitekim çok geçmeden, o mutlu günün yıldönümü Türk ulusunun mutlu yarınlarının ümitleri olan Türk gençlerine bir bayram günü olarak armağan edilmişti bu günleri gösterenler tarafından… İşte; gelecek 19 Mayısları “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlatan Büyük Atatürk, “Çıktık açık alınla, 10 yılda her savaştan …” diyerek “Cumhuriyet ve İstiklalimizi muhafaza ve müdafaa” tutkusunu, gelecekteki yol üzerinde elinde tutacak Türk gençlerinin omuzlarına yüklemiştir.
İşte, 19 Mayıs’lar, 23 Nisan’lar, ya da 29 Ekim’ler vesileleri ile idrak ettiğimiz geçit törenlerimiz, İstanbul halkının seyrine doyamadığı baş zevklerinden biridir. Osmanlı’dan beri süregelen bu tür törenlerde, vatanın her köşesindeki her vatandaş gibi İstanbullu da heyecana kapılır, bu heyecan onun yaradılışında varolan askerlik ve milliyetçilik ruhunun en üst seviyede açığa çıkmasına vesile olur. Tören kürsüsünden yayılan bir vatan şiiri veya radyodan dinlenen bir serhat türküsü ya da bando mızıka nağmesiyle tören yürüyüşündeki bir birliğin postal sesleri, İstanbulluyu yerinden fırlatmaya ve de onun sokaklara dökülmesine hep kâfi gelmiştir.
Çocukluk ya da gençlik dönemlerini benim gibi 60’lı yıllarda Kadıköy’de yaşayanlar dün gibi hatırlayacaklardır o 19 Mayıs günlerindeki Deniz Harp Okulu, Kuleli ya da Astsubay Askeri Liselerimizin Dolmabahçe ya da tahta statlı Fenerbahçe Stadyumu’na girişlerindeki o inanılmaz şaşaayı… Önce görünmeyen bir yerlerden gelen trampet ve boru seslerindeki o ürpertiyi, sonra da ardından çıka gelen bir birlikteliğin ahenkli tören yürüyüşü esnasında o toz duman arasındaki coşkuyu… Sırf o coşku değil mi idi çocukluğumuzdan bu yana hepimizin hülyalarını süsleten, hep o coşku değil mi idi “Büyüyünce ben de asker olacağım” dedirten…
Bugün yurdumuzun dört bir yanında tören yerleri olarak kullanılmakta olan tüm statlar, sahalar, daha nice 19 Mayıs’larda bizlere bu gururu yaşatacak ve vatan ile millet sevgisini de çocuklarımıza aşılatmamıza vesile olacaktır. Türk gençleri, geleceğe giden her 19 Mayıs günü bu mutlu bayramlarını kutlarken, o karanlık günlerde nurlu bir güneş gibi doğan büyük kurtarıcı ve silah arkadaşları ile şehitlerimizin bu ölmez eserini, bir kez daha saygı ve sevgiyle anacak, “Çıktık açık alınla…” derlerken de güçlü omuzlarla yarınlara taşıyacaklardır.
Ve de ben işte bu nedenle yine; 23 Nisan’lar, 19 Mayıs’lar gibi kutlama törenlerimi eskisi gibi o statlarda kutlamak, Ulu Önder’imin bizlere verdiği armağanı taçlandırmak istiyorum.
Ne mutlu 19 Mayıs’ları yaşatanlara, Ne mutlu 19 Mayıs’ları taşıyanlara…


27 Mayıs İhtilali nedeniyle geciken 19 Mayıs kutlaması. Mithatpaşa Stadı, 26 Haziran 1960 (R.Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu)