Kent dokusunun hunharca katledildiği günleri yaşıyoruz. Hele İstanbul gibi büyük kentler… Üç imparatorluğa başkent olmuş, dünya kenti, masallar diyarı, güzeller güzeli Bosphorus… Ne acılar çekiyor, ne gözyaşları döküyordur kim bilir… Ağzı olsa da konuşsa…
Ya bu kente umutlarla gelenler, umduklarını bulamayanlar; bu kente kaçış ya da iş ve aş için göç edenler… Bir de kendi iç dünyalarında mutsuzluk yaşayıp kendilerini sokaklara vuranlar, evsiz barksız sokaklarda yaşayanlar…
Şimdi bir Khalkedon sabahında ve de Öğretmenler Günü’nde iki kare takıldı objektifime… Peki ben neler anlatacağım sınıfta bir tarihçi ve yazar olarak? En iyisi kalem ve kağıt… Yazmalı ve birilerine bir şeyler anlatmalı, aktarmalıyım. Sizce faydası olur mu? Bence olmalı… Yoksa öğrencilerimin yüzüne nasıl bakarım.
Birileri bir şeyler yapmalı içimizi ısıtacak… Yoksa ben böyle anlamlı günlerde ve böyle görüntülerde çok üşüyorum…