Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’mız tarafından hazırlanan yeni İmar Kanunu hakkında, “mimarın telif hakkına tırpan” başlıklı yazılar çıktı. Taslak metni tam bilmediğim için, bu haberlere istinaden yazıyorum.
İster mimari, ister müzik, ister resim, ister heykel, ister film, ister kitap, sanat ve bilimin hangi dalı olursa olsun, fikir emeğine saygı bir çağdaşlık ölçütüdür. Onun içindir ki, ileri ülkelerde bir fotoğraf dahi, çekenin fikri mülkiyetindedir ve onun izni olmadan basılamaz. Geri kalmış ülkelerde ise mal ve para geçerlidir, fikri çalışmalar değersizdir.
Şehirlerimiz estetikten yoksun…
Bizde şehir planlarını idareler istedikleri gibi değiştiriyor; az örnek hariç, planı hazırlayan müellif plancının haberi olmuyor. Mimariye gelince durum farksız… Malum, şehirlerimiz estetikten yoksun. Binaların cephelerinde klima cihazları, her boydan ve renkten tabelalar, kutuları dışarı monte edilmiş her katta farklı plastik panjurlar, balkon kapamalar, pergolalar, zeminde camekanlı sigara bahçeleri, çatıda bidonlu güneş kollektörleri, herşey var.
Mimari esere tecavüz var…
Mimari esere, her boyut ve nitelikte tecavüz var. Mimar bir şey yapamıyor. Bazı belediyeler bu yönde yönetmelikler hazırlamış, ancak rafta duruyor. Daha kötüsü de var. Bir bakıyorsun, bina sahipleri mantolama yapıyorum diye bina cephesini tümden değiştiriyor. İzin veren Belediye ise, “Yargıya git hakkını ara” diyor. Kopya edilip, başka yerde uygulanan projeler de konunun başka bir yönü…
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu…
Şimdi de gelelim Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na… Yasa hem mimari çizimi, hem de bu çizime göre inşa edilen yapıyı koruma altına alıyor. Yapının inşasını “eserin çoğaltılması” olarak nitelendiriyor. Şimdi burada incelikler var:
Şehirlerimiz çirkinleşir…
Eğer müellif mimar, yapı sahibinin “makul” bir değişiklik talebini reddediyor veya buna izin vermek için fahiş bir bedel talep ediyorsa, bu kabul edilemez. İmar Kanunu bunu düzenlesin, buna itirazım yok. Ancak yapı sahibi, bir mimari eseri üç kuruş verip kafasına göre değiştirebilecek ise, bu da kabul edilemez, bu bizi geri götürür. Şehirlerimiz, iyiden iyiye çirkinleşir. Buna itirazım var.
Her yapı, bir mimari eser midir ve FSEK tarafından koruma altında mıdır?.. Bu konuya da bakmak lazım… 100’e yakın mimarlık okulundan dört yıl okuyup, küme küme mezun olan binlerce diplomalı genç mimar kardeşlerim konusunda da çekincelerim var. İleri ülkelerde üniversite bitirmek, proje imzalamaya yetmiyor.
Melseki denetim ve gözetim…
Bir de mimarın yapım sırasında, bedeli karşısında projesini denetlemesi konusu var. Buna “mesleki denetim ve gözetim” diyebiliriz. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, “müellif eserinin çoğaltılmasını denetler” diyor. Peki mal sahibi işveren, bu hizmeti mimara vermez veya “gel denetle” deyip, bu hizmet için tarifelerde öngörülmüş bedeli ödemez ise ne olacak?.. Çoğu işveren; “Hocam sen projeyi yap, sonrasına karışma… Biz yaparız, ekiplerimiz var” diyor. Bina bittiğinde de çizdiğiniz eseri tanıyamıyorsunuz!
Sayın Bakan’ım, o zaman sizlere aşağıdaki beş hassas noktayı çözmek düşüyor:
1. Müellif mimar’ın kapris yapıp, makul eserin estetik bütünlüğünü zedelemeyen değişiklik taleplerini reddetmesi veya bunun için fahiş bedel istemesini önlemek,
2. İşverenin üç kuruş ödeyerek, müellif mimarın rızası olmaksızın binayı kafasına göre değiştirip bozmasını önlemek,
3. Müellif mimar’ın yapım sırasında tarifelerde yazılı bedel karşılığında eserinin yapımını denetlemesini zorunlu kılmak,
4. Binaların cephelerinin klima, tabela, panjur, balkon kapama, pergola, sigaralık, bidonlu güneş kollektörleri gibi yapıştırmalarla bozulmasını önlemek,
5. İleri ülkelerde olduğu üzere, mimar, şehirplancı ve mühendislere mezuniyet sonrası yetkinlik ve deneyim kazanmalarını takiben proje imza yetkisi verilmesini sağlamak.
Sayın Bakan’ım, yeni İmar Yasası ile çağdaş şehirler ve güzel binalar hedefliyorsanız, bu yazıma lütfen kulak veriniz…
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp
Y. Müh. Mimar Kentbilimci