Anadolu, Osmanlı’dan beri biliyordu zaten depremi. Ancak, 17 Ağustos 1999 Gölcük’teki depremle birlikte ne kadar yakın olduğunu bir kere daha en acı haliyle hissetti Türkiye.
Raporlara göre yaklaşık 18 bin insan hayatını kaybetti panik dolu bir gecenin ardından. Elbette ne kadar zeki olursa olsun, insan karşı gelemiyor doğaya. Bir deyim var İngilizler tarafından kullanılan: Elephant in the room. ‘Odanın içindeki fil’ karşılığındaki bu deyim, odada bulunan dev bir fili görmezden gelmeye çalışmak anlamına geliyor. Biz İngiliz olmasak da deprem konusunda ülkece bu deyimin hakkını veriyoruz. Olması kesin gözüyle bakılan, hatta bilimsel verilerle kanıtlanan bir doğal afeti yok sayıyor, kendimizi kandırıyoruz.
Erenköy Afet Gönüllüleri…
Ancak, İstanbul’daki çoğu kişi gibi davranmayan bir grup var; isimleri Erenköy Afet Gönüllüleri. On kişilik komitenin Başkanı Nilgün Dirgin, 17 Ağustos depremini Kocaeli’nde yaşamış biri. Binaları iyi inşa edilmiş olduğu için bir zarar gelmemiş kendisine. Ancak yaşadığı bu olay, deprem üzerine çalışma, insanları bilinçlendirme isteği yaratmış kendisinde. LÖSEV, Eğitim Gönüllüleri ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Dernekleri’nde gönüllü olarak görev yapıyor Dirgin. Kısacası tam bir sosyal yardım bağımlısı. “Gönüllü çalışmak bir erdemdir. İnsanın kendi rızasıyla üzerine sorumluluk alması anlamına gelir” diye açıklıyor bu yardım etme isteğini.
“Gariptir ki benim de peşimi bırakmıyor bu olaylar” diyerek, başından geçen ilginç bir olayı anlatmaya başlıyor bize…
“İki yıl önce Yenikapı yakınlarında bir deniz otobüsü kazası olmuştu hatırlar mısınız? 60 km hızla duran şilebe çarptık. Ben bile 20 metre ileriye uçtum. Biz Türk milleti olarak çok panikmişiz, orada iyice anladım. Herkes çığlık çığlığa bağırıyordu. ‘Batıyoruz. Ölüyoruz’ diye feryat edenler, bir de kan görünce karmaşanın dozunu iyice arttırdılar. Aldığım eğitimler aklımda kalmış olacak ki, ‘oturun’ diye otoriter bir tonla bağırınca, herkes aynı anda olduğu yere çöktü. Herkesin yaralarına üstlerinde olan kumaş parçalarını basmalarını istedim. Panik olduğumuz kadar söz de dinleyen bir millet olduğumuz için söylediklerimi yaptılar. Sonuçta kimse orada ölmez. Sahile 50 metre uzaklıktayız. Üstelik deniz otobüsü de batmayacaktı. Ancak, insanların panik hali olayı öyle bir boyuta taşıdı ki, ortada hiçbir şey yokken birden kaos oluştu.”
İşte böylece anlamış afet zamanı en önemli şeyin aslında panik olmamak olduğunu ve insanları bu panikten kurtarmanın yegâne yolunun onları afet anlarında neler yapması gerektiği konusunda eğitmekten geçtiğine karar vermiş. Bu eğitimlerin afet anında aniden ortaya çıkarak hayat kurtarabildiğini görmüş.
Japonya’dan destek…
Erenköy Afet Gönüllüleri olarak çıkmışlar yola. Şifreleri, “Halkı afetler hakkında bilinçlendirmek”. O kadar iyi çalışmışlar ki, Japonya’dan bile destek gelmiş kendilerine. Tabi bu biraz da Nilgün Hanım’ın inatçılığıyla olmuş. İstanbul’da kapısını ısrarla çaldığı Kadıköy Belediyesi’nden istediği konteynır yardımlarını almakla kalmamış; kapı kapı dolaşıp insanları evlerinden çıkartıp, eğitimler vermiş. “Çevre ve Koruma Müdürlüğü ve Kadıköy Belediyesi’nin çok yardımlarını gördük. Sağolsunlar biz bir adım attık, onlar üç adım… Japonya da bizi bu sayede farketti” diyerek devam ediyor sözlerine Nilgün Dirgin. Kobe’ye giden Belediye heyeti, Erenköy Afet Gönüllüleri’nin projesinden bahsetmiş toplantıda. Hatta deprem zamanında insanların çadırlara, erzaklara ulaşabilecekleri bölgeleri belirleyip sınıflandırmaları; afet anında yardımları dokunabilecek meslek dallarından olan kişilerin adres bilgilerini alıp, afet anında kullanmak üzere saklamaları da oldukça şaşırtmış Japonları.
“Büyük bir afet anında 72 saat iletişim duracaktır…”
Erenköy Afet Gönüllüleri; deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrasında neler yapılması gerektiğini anlatan seminerler vermiş; hatta insanların kapılarına kadar broşürlerle gidip, “Sizi de aramızda görmek isteriz” diye bu eğitimlere davet etmişler. Site yönetimleri, belediyeler ve ne kadar bulabildikleri alan varsa insanları toplayıp, afet hakkında bilinçlendirmeye çalışmışlar. “Büyük bir afet anında 72 saat devlet size ulaşamaz; iletişim duracaktır” diyor Nilgün Dirgin. “Bunun için insanların nerede yemek, kalacak yer, erzak ve su bulacaklarını bilmeleri gerekiyor. İşte bu yüzden Kadıköy Belediyesi, Çevre ve Kontrol Müdürlüğü ile bu haritaları hazırladık. Şimdi de insanların kapılarına götüreceğiz.”
Diğer mahallelere örnek olacak çalışmalar…
Asıl amacının sadece diğer mahallelere değil; yerel yönetimler ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi aracılığıyla tüm İstanbul’a ulaşmak olduğunu söylüyor Nilgün Hanım. Hazırladıkları haritanın, İstanbul için bir model, amacının da mahallelinin birbirine yardım edeceği merkezler oluşturmak olduğunun üzerine basmayı da ihmal etmiyor: “Haritalar, ilk etapta Erenköy’deki binaların girişlerine asılacak ve apartman sakinlerinin afet sonrasında nereden yardım alacaklarını gösterecektir.”
İnsanların hiçbir çıkarları olmaksızın ‘odadaki fili’ bize göstermek adına yaptıkları karşısında ben utandım doğrusu. Bize düşen bu noktada nedir, gelin siz düşünün…
Deprem sırasında neler yapılmalı? Neler yapılmamalı?
Eğer gece yataktayken deprem olursa, basitçe yuvarlanarak yataktan düşün. Yatağın çevresinde güvenli bir boşluk oluşacaktır.
Televizyon izlerken deprem olursa ve kolayca kapıdan veya pencereden dışarı kaçmak mümkün değilse, kanape veya büyük bir koltuğun/sandalyenin yanında cenin pozisyonunda kıvrılarak yere uzanın.
“Depremde kapı kirişlerinde durun” bir hurafedir. Eğer kapı kirişlerinin altına geçerseniz ve kapı kirişi öne veya arkaya doğru düşerse, inen tavanın altında ezilirsiniz. Eğer kapı kirişi yana doğru yıkılırsa ikiye bölünürsünüz. Anlatım biraz sert ama maalesef doğru…
Hiçbir zaman merdivenlere gitmeyin, yönelmeyin. Merdivenler ana binadan farklı bir ‘frekans aralığına’ sahiptir; ana binadan bağımsız/ayrı olarak sarsılırlar. Merdivenler ve binanın geri kalanı devamlı olarak birbirlerine çarpar; ta ki merdivenlerin yıkılışı gerçekleşene kadar. Merdivenlere ulaşan insanlar basamaklar yüzünden yaralanma ya da sakatlanma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Bina yıkılmasa dahi, merdivenlerden uzak durun. Merdivenler, binanın hasar görmesi en muhtemel kısmıdır. Ayrıca merdivenler, bağırarak kaçmaya çalışan insanların aşırı yüklenmesi ile çökebilir.
Binanın dış duvarlarına yakın yerlerde durun, mümkünse dışına çıkın. Binanın iç kısımlarındansa dış kısımlarına yakın yerlerde olmak çok daha iyidir. Binanın dış çevresinden ne kadar içeride olursanız, çıkış yolunuzun kapanma ihtimali o kadar artacaktır.