Kar, güzel bir elbise giydir üstümüze… Çıplaklığımızı örtsün, her yer senin ülken olsun. Bembeyaz bayrağın altında masal kıvamında bir ülke… İçinden gözlüklü, güleryüzlü tonton nineler çıksın. Tatlı dillerinden dökülen sözler ısıtsın havayı… Öyle bir ısıtsın ki, masalların sıcaklığı kızartsın kestaneleri… Kar, sen soğuttukça ellerimi, bilesin ki benim yüreğimi ısıtanlar var.
Kar, güzel bir gelinlik giydir üstümüze… Düğün, dernek olsun. Bembeyaz bir gelinlik masumiyetinde olsun ülke… Kimin rengi ne olursa olsun, tek bir renkte görünsün. Beyaz bir barış olsun. Karlı dağları mesken tutanlar da, yüreği kin ve nefretten kararmış olanlar da kar’ındaş olsun. Yollar kapansın zararı yok, gözümüz gönlümüz açılsın bize yeter.
Kar, tılsımlı bir sihir yağdır üstümüze… Saçımıza düşen her tane eriyip beynimizin kıvrımlarında yol alırken, ilahi kodlar yerleşsin usumuza… Her bir kod, yepyeni dünyaların kapısını açsın. Evrene ait tıkanmış ne varsa; koca koca kilitler kırılsın, dijital şifreler çözülsün. Her insan içinde bir dünya taşır. Tılsımlı bir dünya… Kar, öyle bir yağ ki, öyle bir sihirli yağ ki içimdeki dünyayı taşır.
Kar, posta güvercinleri gibi yağ üstümüze… Ürkek adımlarla gel, ama kanatlarını kararlı çırp. İyi haberlere hasret kavimlerin güleryüzlü postacısı ol. Yavaş yavaş süzülerek avuçlarıma kon. Çok uzaklardan binbir emekle getirdiğin mektubu erimeden okumalıyım. Avuçlarımı açıp ellerimi gök yüzüne kaldırıyorum. Kelimeler gözümün önünde uçuşuyor. Her biri ayrı bir sır. Ezberlemek zorundayım bir bir… Eriyip akıveriyorlar avuçlarımdan. Üst üste uçuşuyor kar beyazı güvercinler, üst üste diziliyor, kimi ak kimi kara kelimeler.
Kar, eğer hiçbir şey yapamıyorsan, bari soğuk bir kefen giydir üstümüze… Buz tutsun ortalık. Bıçak açmasın ağızları. Soğuk bir acı serpiştirsin rüzgar, sıcak dostların yüzüne… O yüzler ki karla aynı renk kireç beyazı… Feri sönmüş gözler ise ak kireç kuyusu…
Kar, ölümüne yağıyorsan eğer, ölünün de hakkıdır kar topu oynamak. Ya da en azından, havuç burunlu, kömür gözlü kardan adam olmak.