Teknolojik ilerleme ve büyükşehirlere göç, doğa-insan ekobalans dengelerinin giderek bozulmasına neden olan iki temel gelişmedir. Doğamızın hızla bozulduğunu, hayatı paylaştığımız evlerimiz, mahallelerimiz ve şehirlerimizin gerek fizyolojik, gerekse sosyo-psikolojik bakımdan biz insanları mutlu etmekten uzaklaştığını görüyoruz. Marmara Depremi’nin neticelerinin, bu olgunun bir açıdan teyidi olduğunu düşünüyoruz.
Üç binli yıllara girerken, kentbilimciler ve mimarların insanları mutlu ve rahat kılacak ve ancak doğaya zarar vermeyecek yeni şehir kurguları, yeni yapı teknolojileri arayışında olduğunu görüyoruz. “Ekokentler”, bu süreç içerisinde doğmuştur. Doğa ve insan ile barışık bu yeni yaşam sistemleri, artık güncel ve gerçekleşebilir duruma gelmişlerdir.
Ekokent, diğer bir deyişle ekolojiye ahenkli şehir, birçok açıdan bugünkü kent sistemlerimizden farklıdır. Zemine amortisörlü ayaklar üzerinde oturan Ekokent’te, konutlar üçgen bir süperstrüktürün teraslarında kademelenmekte, dışta doğal çevreye ve manzaraya, içte ise klimatize kentsel atrium’a kesintisiz açılmaktadır.
‘Kentsel Atrium’ olarak adlandırdığımız iklimlendirilmiş iç mekanda ise, işyerleri ve diğer fonksionlar yer almaktadır. İstenirse burada mevsim her zaman bahardır. Ekokentler’de hiçbir anlamda kirlilik yoktur, çöp yoktur, duman yoktur. Tüm materyeller dönüşebilir (recycyable) cinstendir.
Ekokentl
Topoğrafya üzerinde eğrisel olarak uzayan veya daireler, elipsler çizebilen bu üçgen sistem; ormanların, nehirlerin üzerine bir viyadük gibi yılankavi biçimde konuşlanabilmektedir. Zemine dayanaklar üzerinde basan Ekokentler, doğayı bozmamaktadır. İki eko yerleşim arasında iletişim, yükseltilmiş monoraylar vasıtasıyla olabilmektedir.
Ekokent, doğanın kalbinde, doğanın güzelliklerinden sonuna kadar faydalanırken, ona hiç zarar vermeyen bir kentsel kurgudur. Bu projeler, deneyimli ve doğru kadrolarla, doğru süreçlerde götürülmelidir. Yurtdışına kaçırdığımız beyinler geri kazanılmalıdır. Çok riskli olan bu projelerde yanlış yapılırsa, İstanbul sizlere ömür olur.
Sayın Başbakan’ınımızın “Kanal İstanbul” projesinin kenarlarında planlanacak yerleşimler ile Anadolu ve Avrupa yakalarına iki yeni kent, burada tanımladığım “Ekokent” anlayışıyla hazırlanmalıdır. İstanbul için önerilen Kanal İstanbul, kuzeyden 3. Boğaz Köprüsü ve Otoyolları ve 2 yeni Ekokent; İstanbul’a yeni nüfus çekmemeli, tam tersine İstanbul’un kanserli dokusu temizlenerek bu iki Ekokent’e taşınmalı, çalınan yeşili İstanbul’a iade edilmelidir. Böylece İstanbul, doğal ve tarihi öz kimliğine kavuşmalı ve depreme hazır hale gelmelidir.
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp
Y. Müh. Mimar Kentbilimci