Nursema Öztürk – Zengin mutfağımız, mekan olarak zengin mi?..
Hepimizin bildiği gibi yüzyıllardır göçebeliğimizle zenginleşir ve yaşadığı yörelerden bir çığ gibi yuvarlanarak büyür mutfağımız… Bizim atlı-göçebe kültürünün gelişme tarihi taş devrine kadar gider; at, kurt, koyun gibi hayvanların evcilleştirildiği ilk kültür dönemidir. Ayrıca süt ürünleri, keten ve halı dokumacılığı da bu ilk dönemde geliştirilmiştir.
Bunun yanında bildiğiniz gibi, mutfakların çeşit bakımından zengin olması, uygarlık ölçüsü kabul edilmektedir. Türklerin mutfaklarında yemek çeşitlerinin çok olduğu ama çoğunun undan üretildiği bilinir. Ayrıca bizim için en çok et ve süt ürünleri önemlidir, bitkiler değil… Mutfağımızın etkilenme sürecinde; tarımsal yapı ve göçebe kültürünün başka toplumlardan etkilenmesi, sosyo – ekonomik düzeye göre farklılaşma, davranış kalıpları, toplu yemek yeme geleneği, mutfak düzeni, özel amaçlı yemekler gibi etkenler, gelişmesine yardımcı olmuştur.
Gıda depolama işini çok iyi çözen Türkler için kış hazırlıkları, kadınların en önemli uğraşlarından olmuş, komşular arasındaki yardımlaşmalara, boş zamanların değerlendirilmesine ve genç kızlara beceri kazandırma gibi toplumsal faydalara olanak sağlamıştır. Pastırma ve sucuk da göçebeliğin gereği olarak yaratılmış, ayrıca kurutulmuş et ve et tozu ile pastırma tekniği geliştirilmiş, bu tür konserve tekniği sayesinde İstanbul’dan Viyana kapılarına altı ayda gelen 300 bin kişinin beslenmesi çözüm bulmuştur. Bunun yanı sıra zeytinyağının yurdu Anadolu’dur. Hititler ve diğer Anadolu ulusları, bu yağın yapımını, kullanılışını biliyorlardı.
Türk mutfak kültürüne en yakın tarih ile bakmak istersek, 18. ve 19. yüzyılda Safranbolu Evleri güzel bir örnek olabilir. Zemin katlarda ahırlar, büyük kazan ocakları ve ambarlar bulunur. Üst katlara ahşap ustalığının üstün örneklerini sergileyen merdivenlerle çıkılır; bu katta gerektiğinde yatak odası olarak da kullanılabilen bir mutfak bulunur. Mutfak ile selamlık arasında yemek servisinde kullanılan silindirik bir ahşap dönme dolap ile servis yapılır ve kapı açılmadan kap kacak odanın içine alınırdı. Yemek mutfaktaki büyük ocaklarda pişirilir ve odalarda yer sofrasında ya da yer bezinde yenirdi. Mutfak odalarının yakınında her çeşit gıdalar kilerlerde muhafaza edilir ve büyük önem taşırdı.
Günümüzde ise çadır yerleşiminden kent yerleşimine geçen Türkler, ahşap evlerden de çıkıp, apartmanlarda ve şimdilerde çoğunlukla sitelerde yaşamaya başladılar. İç mekanda kilimden halıya, sedirden mobilyaya, sandalyeden koltuğa, tahta pencereden PVC pencereye, geniş aileden çekirdek aileye, ocak ve mangal düzeninden kalorifer ve doğalgaz düzenine, eşek ve attan arabaya, siniden masaya, şerbetten meyve suyuna, bozadan kolaya, hamamdan saunaya, dere kenarı yıkamadan çamaşır makinesine, tel dolaptan buzdolabına geçilmiş, temizlik ve sağlık kültürü gelişmiştir.
Tüm bu yaşamlar ve değişimler, küreselleşme ile dünya kültürlerine adapte olmayı gerektirmiş, özellikle Avrupa ve Amerikan kültürü hayat tarzı olarak en küçük köylere kadar benimsenerek uygulanmaya başlanmış, bu durumda ulusal kültür özellikleri yabancı kültür ile ikilik içinde yaşamak zorunda kalmıştır.
Tüm bu yazılanlar ile geldiğimiz nokta çok önemlidir. Belli bir süre apartman kültürüne geçen Türkler, mutfak büyüklükleri konusunda ciddi sıkıntılar yaşamış ve alışmaya çalışmış ama alışamamış, kullanışsız boyuttaki dolaplarla doldurulan mutfaklar, gereksiz birçok gereci bünyesinde barındırmış ve atıl malzemeler deposu haline gelmiş, mekanlar çok küçük olduğundan çok sıkıntılar çekilmiş, bizim kültürümüz adeta yok sayılmış ve göz ardı edilmiştir. Artık kazanlarla yapılan reçellerin saklanması, kurutulmuş sebzelerin muhafaza edilmesi için gerekli alanlara ihtiyaç duyulmuyor. Bunun sebebi; küçülen aile nüfusu, çalışma hayatının günümüzde en önemli yaşam şekli olması, hızlı yaşam koşulları içinde eski ev kadınının, iş kadınına dönüşmesi, eve geç gelinmesi, tencere yemeğinin yapılmasının külfeti ve dolayısıyla yapılan alışverişin genelde içecek, meyve, hazır gıdalara dönmesi…
Bu yeni yaşam şekilleri ile 1970’lerde küçülen mutfaklar, yine küçük mü olmak zorunda? Hayır… Kesinlikle hayır… Artık en önemli ihtiyaç, yaşam alanı ve ferahlık… Stoklayacak kuru gıda ihtiyaçlarımız o kadar azaldı ki, bir kiloyu geçmeyen erzak için özel tasarlanmış, çekmeceli tel sepetli dolaplarımız var. Diğer önemli depolama alanımız ise buzdolabımız; uzun süreli bekletebileceğimiz ve hazır kullanabileceğimiz gıdalarımız için yeterli.
Yeni mutfak anlayışı için gerekli olan artık zengin yemek çeşitlerimiz değil, o zenginliği mekanla yaşayabileceğimiz mutfak anlayışı… Depolanacak mutfak dolapları daha sade, daha az alanlı… Gereksiz, kullanılmayan gereçlerden kurtulduk ve mutfak ihtiyaçlarımızı yeniden gözden geçirip, yeniledik. Üstelik misafir için kullandığımız yemek takımları da neredeyse gündeliklerimizden farksızlaştı. Bence iyi oldu; aylarca, hatta yıllarca kullanılmayan takımlar, artık kullanılabilir hale geldi, kısaca onlar da sadeleşti… Zenginleşen yaşam alanı daha genişledi, içinde kahvaltı edebileceğimiz ferah alanlar şeklinde ortaya çıktı ve belki misafirimizi mutfağa sokabileceğimiz “nitelikli alan” olarak kullanılmaya başlandı.
Yemek programları bile gurur duyulacak özellikteki mutfak alanlarında çekilmeye başlandı… İşte yeni hayat; hem ye, hem sohbet et…
önceki içerik