Peşindeyim bundan sonra sokak sanatının. Sokakta sanatçıyı gördüğümde yapışıyorum yakasına diyorum ki: “Anlat bana hikayeni.” Merak ediyorum nasıl oluyor sokakta sanatçılık. Hep imrenmişimdir yapamadığım şu yetenek isteyen işlere. Üstelik resim, müzik gibi bambaşka bir düşünme biçimi isteyen şu zanaatları bir de sokakta, iki dakikada yapıyorlar ya; kıskanıyorum desem yerinde olur doğrusu.
İşte beni hem imrendiren hem de sevindiren o sanatçılardan bir tanesi de İl Tarım Müdürlüğü’nün önünde resim yapan Ata Durukan. 5 aydır resim yapıyormuş sabit durduğu müdürlüğün önünde. Tabi resime başlama hikayesi 9 yaşından bugüne kadar geliyor. Hemen uzatıyorum kayıt cihazını, “Nedir abi şimdi bu sokak sanatçılığı?” diye soruveyiroum. Allahtan korkmadan, sıkılmadan, zamanını almama rağmen bana kızmadan başlıyor anlatmaya.
Kendisi bugün birçok sokak sanatçısı gibi Kadıköy Belediyesi Zabıta Müdürlüğü tarafından sertifikalı olarak çalışıyor. Yeri belli ve İl Tarım Müdürlüğü’nün önünde durmak üzere anlaşmış. Başka bir imkan yok sokak sanatı için. Tabi eğer kaçak çalışmak ve diyar diyar zabıtalardan kaçmak istemiyorsanız. Benim yorumlarım bir kenara çok müteşekkir kendisi hem Belediyeye hem de Belediye Başkanı’na. Her fırsatta dile getiriyor minnetlerini. Ben de buradan teşekkür ediyorum Sayın Başkan’a ve sokak sanatına imkan sağlayan diğer tüm belediyelere. Uzatmadan tekrar geri dönüyorum Ata Durukan’a…
Ticaret Müdürlüğü’nde Satış ve Pazarlama Müdürü olarak çalışmış, buradan da emekli olmuş Durukan. 9 yaşından beri resim yapmaya devam etmiş, yetmemiş hem Türkiye’yi hem de dünyayı karış karış gezmiş neredeyse. Zaten sokak sanatıyla da Avrupa’da tanışmış kendisi. “Ayak basmadığım yer kalmadı. Fuarlar, sergiler, etkinlikler, hepsini gezmeye çalıştım…” diye devam ederken ara ara sergiler de açtığını ekliyor. Son 3 yıldır maalesef sergi açamamış. Sebebi tabi ki maddi yetersizlikler. Yoksa üretkenliğine bir diyeceğim yok, samimi konuşmak lazım kafasına kaydettiği istanbul resimlerini hemen oracıkta çiziveriyor. “Bunlar benim ekmeğim, tabi buradan kazandığım parayla ancak kendimi geçindirebiliyorum. Bu yüzden açamıyorum sergi. Halbuki şu ressamlar bir araya gelse, birlikte bir sergi açsak herkes için ne kadar güzel olur” diye sosyal fikirlerini de ekliyor.
Resim yaparken yanına gelenlerin dikkatini çekiyor mutlaka. Tabi sanatı sokakta görenler yanıbaşlarına gelmiş bu mini sergiyi merak edip önünde bir süre duruyorlar. Soru soranlar, resim satın alanlar, resmini getirip düzelttirenler, hatta Durukan’ı görüp resime heveslene çocuklar. Kısacası bulaşıcı bu sokak sanatı. İyi ki de bulaşıcı…
“Nasıl çıkıyor bu eserler yarım saate?” diye sorunca, bir sanatçının alışkanlığıyla karşılaşıyor insan: “Haftada bir kere sırt çantamı alır, İstanbul sokaklarında gezerim. Kapılara, işlemelere, sokaklara, eserlere bakarım. Aklıma atıp gelirim buraya, başlarım resimlerime…”
Şimdi gel de bu yeteneği takdir etme. Üstelik üç kuruş kazanmak uğruna orada saatlerce durmasına rağmen… “Peki neden yaşaması bu kadar zor olan İstanbul’da yapıyorsun bu sanatı?” diye merakımdan soruyorum hemen. Hiç de güler yüzünü kaybetmeden anlatmaya devam ediyor Durukan: “İki kızım var benim. Eşimle yollarımızı ayırdık ama kızlarım benim her şeyim. Onların hasreti beni burada tutuyor. Hem sanat yapıyorum hem de kızlarımı görme fırsatı buluyorum. İkinci kızım da büyüsün kaçıp gideceğim buralardan. […] Turistler veya yabancılar daha çok ilgi gösteriyor. Milano’ya gideceğim, orası da olmazsa Ayvalık” diye cevaplıyor, biraz da üzüyor beni. Elimden geleni yapmaya devam ediyorum kendisini burada kalıp Bağdat Caddesi’ni sanatıyla renklendirmeye devam etmesi için.
“Peki kış gelince ne olacak?” diye aklıma gelen bir başka sorunu dile getiriyorum. Tam bir sanatçı cevabı veriyor bana: “Şimdi burada yapıyorum işte resimleri. Kış olunca bakacağız artık…” Anladığım kadarıyla Belediye sanatçılara izin vermiş ama kış gelince sokaklarda bu insancıklar nasıl duracaklar pek düşünmemiş. Bunu da buradan dile getirmeyi ihmal etmiyorum. Bir emekli maaşı, bir de resimlerden kazandığı ufak paralarla geçinmeye çalışan bu sanatçılar, tuval paralarından boyalarına kadar kendileri alıyorlar. Belki belediyeden bunlar için yardım istemek biraz yanlış. Sonuçta her şeyi devletten beklememek, biraz da sivil dayanışmayla halletmek gerekli. Ancak kışın soğuğunda bu sivil dayanışma sanatçıları nasıl İstanbul’da tutar orası biraz kafamı karıştırıyor. “Avrupa Kültür Başkenti” diye tüm yıl andığımız İstanbul’da sanatın sokaklara taşmasının önünü kesmemek gerekli diye düşünüyorum. Ne de olsa “Bayraklar iner ama sanat kalır”