Yıl 1999, Mart ayının 10. günü… Çatalçeşme’deki evinden acı haberi alıyoruz. Türk Edebiyatı’nın ustalarından biri daha, deneme ve şiirleriyle yakından tanınan Salah Birsel yok artık aramızda…
Artık Salı günleri Bostancı’da gerçekleştirdiğimiz söyleşiler ve şiir dinletileri yok. Geride onunla yaptığım ve yaşarken yayımlanmış son söyleşisi kaldı Haliç Edebiyat Dergisi’nde… Bir de bana gurur veren ve onur duyduğum, el yazı ve imzalı, övgü dolu cümleleri arşivimde…
Şimdi birkaç dost ve bizim gibi birkaç sanat dergisi yer veriyor böyle yıldönümlerinde. Belki de hiç ara vermeden yalnız biz… Bazen de yazı gönderdiğimizde anımsatan ve bizim imzamızı göstermeden yeniden kaleme alanlar. Olsun! Anımsatmaya aracı olmak bile bir vefa… Oysa neler söylenmişti arkasından…
“Beyoğlu ıssız ve karanlık” diyordu Selim İleri… Oktay Akbal ise “Binlerce anı”sı olduğunu yazmıştı ustayla… Sunay Akın, “Neler öğrenmedik ki Salah Birsel’den” derken, daha sonra onu arada bir de olsa gündeme getirmekle TV ekranlarına taşıyordu. Refik Durbaş’ın “Sevdik seni ey insan” haykırışını unutmak mümkün mü?.. Daha nice güzel insan, güzel dostları… Biz mi? Her zaman…
* * * *
Kimse inanmaz hafif makineliyle öldüğüme
Veya ayrıldığıma dünyadan
Benim de başkentte bir odam, şiir kitaplarım,
Üniversitede adım ve arkadaşlarım vardı
ünüm de olurdu
Yaşasaydım…
(Salah Birsel)
* * * *
Evet, Zeynep Oral ardından “Salah Bey Tarihinde Son Sayfa” demişti… Biz de yıl dönümünde yeni bir sayfa daha açtık edebiyat tarihinde, başlığı da şöyle koyduk: SALAH BİRSEL UNUTULMAMALI…