İstanbul’a yukarıdan baktığımızda içleri acıtan manzaralar var: Yeşil özürlü beton tarlaları… Bunları kanıksadık. Bir Avrupa kentine uçakla inerken, pencereden yeşiller içinde konuşlanmış güzelim yerleşimleri, yapı-doğa-tarih dengesinin özenle korunduğu kentleri gördükçe, bizim İstanbul’un kahverengi görüntüsünü “Vah vah” ederek hatırlıyorduk.
20.000 insanımızı öbür tarafa gönderdikten sonra farkına vardığımız deprem riski, bu ayıbımızı yeniden gündeme taşıdı ise de, fiiliyatta elle tutulur bir şeyler yapamadık. Seçimler yaklaşıyor; İstanbul üzerinde büyük projeler konuşuluyor. Bende bugün İstanbul’un başka bir kanserli alanından bahsetmek istiyorum.
Çoğumuzun gözünden ırak, ancak için için kanayan, genellikle Eyüp ve Gaziosmanpaşa Belediye sınırları içinde kalan, Rumeli İstanbul’unun kuzeyinde güzelim Karadeniz kıyılarının, tabirimi mazur görün, ırzına geçen taş ve maden ocaklarımız var. Sanki dev köstebekler buraya toplanmış, güzelim yeşillikleri delik deşik etmiş, topoğrafyanın genleriyle oynamış ve İstanbul’un bu nadide doğa bölgesini Aydede’nin volkanik yüzeyine benzetmişler.
Bu ocaklardan çıkan hafriyat Karadeniz kıyılarına dökülüyor, kıyı kenar çizgisinin doğallığı bozuluyor, Terkos Gölü’nün tatlı suları Karadeniz’in tuzlu suyu ile karışıyor, diğer bir deyişle ekolojik yaralar açılıyor, görsel çirkinlik de cabası…
Tıp alanında çok gelişme kaydettik. Ayrıca, Ortadoğu ve Batı’daki ülkelere nazaran, sağlık hizmetleri bizde epey ucuz. İstanbul’a bir iyilik yapın; İstanbul’u seviyorsanız “Çılgın Proje’”i buraya yapın, bu alanı dönüştürerek Avrupa ve Ortadoğu ya hizmet verecek bir “Sağlık Turizmi Merkezi”ne dönüştürün.
Hem İstanbul’un kanayan bir yarası kapansın, hem de ülkeye bol bol döviz girsin.
Sakın Sn. Başbakan’ın “Çılgın Proje”si böyle bir şey olmasın.
O zaman tam 12 den vurmuş olurum…
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp
Y. Müh. Mimar Kentbilimci