Vücudumuzdaki birçok organ, hormonlarla ve sinirsel etkilerle uyumlu bir şekilde çalışmak üzere organize edilmiştir. Bu organizasyon, yaşın ilerlemesiyle olumsuz yönde etkilenerek, yaşamımızda bizi mutsuz eden sonuçlar doğurabilmektedir.
Yaşlanma belirtileri olarak adlandırılan problemler, genellikle 40 yaş civarında hissedilmeye başlar ve yaşın ilerlemesiyle daha da belirginleşirler. Bu problemlerin temelinde yatan ana unsur ise hücrelerin, salgı ve hormon sistemlerinin ve vücudumuzun orkestra şefi olan reflexlerimizin ihtiyaçlarımızı karşılar düzeyde çalışmamasıdır.
Yaşlanma sürecinde cildimiz…
Cildimizde yavaş yavaş kuruma ve banyodan sonra gerilme şikâyetleri hissedilmeye başlar. Aynaya baktığımızda ise ince çizgiler, mat ve cansız bir görünüm ile birlikte kahverengi lekeler ve kılcal damarlarda belirginleşme, yüz ovalimizde ise esnemeye bağlı bozulma dikkatimizi çeker. Bu belirtilerin tümü, cildimizin içindeki yenileme görevinden sorumlu fabrikaların işlevlerini yeterince yapmadığı anlamına gelir ve sonuçta cildimiz, normale göre daha ince hale gelmiştir. Eğer stres yönetiminde başarısız isek, dengesiz besleniyorsak, alkol ve sigara alışkanlıklarımız varsa, bu saydığımız belirtiler daha erken zamanda ve daha belirgin olarak görülmeye başlayacaktır.
Yaşlılığın izlerini silmek…
Yaşamak zorunda kaldığımız cildimizdeki problemlerle ilgili ilk yapılması gereken, tıpkı dişleri fırçalamak gibi yaşamımıza dahil etmemiz gereken evde bakım disiplini… Bu disiplinle günlük olarak, sabah ve akşamları cildin ihtiyacı olan maddeleri cilde kazandıracak bir bakımı yapmak gerekiyor. Hangi kozmetikleri yaşama katmanız konusunda önemli olan; cildinizin önünüzdeki 4-5 aylık dönemde hangi ihtiyaçları olacak ve o dönemde yaşadığınız ortamdaki iklim özellikleri nasıl olacaktır. Bu iki nokta, kozmetik ihtiyacının doğru belirlenmesinde son derece önemlidir. Bunun dışında ise, 4-5 hafta aralıklarla kliniklerde yapılan profesyonel bakım ile cildiniz derin olarak temizlenir, uyarılır, beslenir, desteklenir.
Yaşlanma sürecindeki diğer şikâyetlerden ikisi ise, saçlarda incelme ve dökülme ile tırnaklarda incelme ve kırılmalardır. Burada da temel sorun, cilt ve eklerindeki protein üretimlerinin yeterince gerçekleşmemesi nedeniyle, bu dokuların normale göre dayanıksız ve zayıf hale gelmesidir.
Size özel bir program…
Problemlerle ilgili olarak, klinisyenin ciltteki problemlerin nedenleri ile problemleri küçültecek, gelecekte ise daha problemsiz olmak için cilde yatırım yapacağı bir geliştirme programını kişiye özel olarak hazırlayıp, uygulaması gerekiyor. Burada teknolojik gelişmelerden faydalanmak mümkün; cildin genç hücre oranını artırmak, azalan proteinleri daha fazla ürettirmek üzere cildi uyarmak, ciltteki biyolojik süreçleri uykudan uyandırmak, cildin ihtiyacı olan vitamin, mineral, amino asit, protein, antioksidan gibi maddeleri cildin derinliklerine yaymak teknolojinin cilde kazanımlarıdır.
Bazen ciltteki sarkma problemleri ileri boyutlara ulaşabilir, ki bu durumda estetik cerrahiye başvurmak gerekebilir. Ancak insanların yaşları ilerledikçe, cerrahi prosedürlerden daha fazla kaçıyorlar. O zaman lazerle yüz soyma ve sıkılaştırma tekniklerinden faydalanmak mümkün… Saçlar ve tırnakların da güçlendirilmesi için gerek evde, gerekse kliniklerde yapılması gereken bir dizi bakımlar veya tedaviler olabilir. Sonuçta kişilerin tercihleri ile yapılması gerekenleri, hekimleri kendilerine söyleyecektir.
Ağızdan destekler…
Özellikle yaşlanma sürecindeki ciltlerde yaşlılığın izlerini azaltmak ve oluşmasını yavaşlatmak için, doğru bir cilt bakımı programının yanı sıra ağızdan alınacak üzüm çekirdeğindeki maddeleri içeren bir antioksidan ile cildin yenilenme sürecini güçlendirecek arı sütü proteini gibi gıdasal destek kapsüllerinden de faydalanmak mümkün…
Bunun dışında hekimin önerisi ile biyotin, A-E-C vitaminleri, yine antioksidan olarak koenzim Q10, çinko-bakır-demir gibi elementler de cildin zindeliği için ağızdan alınabilecek destekler arasında… Genellikle 40 yaş ve sonrasında cilt dışında eklem problemleri de belirmeye başlar. Bu durumda, ağızdan destek olarak glukozamin kondroitin sülfat, D vitamini, kalsiyum gibi desteklerin alınması da son derece önemli…
Hareket yaşamdır…
Dokularımızın ve cildimizin yeni hücrelere kavuşmasındaki en büyük itici güç, bu dokuları olabildiğince hareketli tutmaktır. Yani doku egzersizleri yapmaktır. Hareketsizlik hastalığı, o da yaşamsızlığı davet eder. O nedenle dokularımıza mutlaka hareketi katmalıyız. Olabildiğince yürüyüş, hareket ve egzersizler yapmalıyız ki dokularımız yeni hücrelerine kavuşarak, yaşamda ve zinde olmayı başarsın.
Yaşamları nedeniyle yeterince hareketi gerçekleştiremeyenler için mutlaka klinik egzersizlerden faydalanmak gerekiyor. Hareket etmeyen dokular ve cilt sarkar. Bunu en bariz olarak yüzde, göğüslerde, kollarda, karında ve popo bölgesinde gözlemleriz. Özellikle yüzdeki sarkmalardan çok şikâyet edenler için kasları sıkılaştıran vakum veya elektriksel tedaviler, cildi sıkılaştıran çeşitli lazer tedavileri ve radyo dalgaları veya elektromanyetik dalgalarla gerçekleştirilen tedavilerden faydalanılabilmektedir.
Fazla kiloları taşımayın…
Yaşımız ilerledikçe, aktivitelerimiz ve hareketlerimiz daha da kısıtlanır. Bu da yiyip içtiklerimiz ile elde ettiğimiz enerjiyi tüketemeden, vücudumuzda yağ olarak depolamak demektir. Hareketsiz kalan kaslarımız ise yavaş yavaş eriyerek, yerlerine yağın geçmesine neden olurlar.
Bu da vücudumuzun sarkmasına ve daha hareketsiz kalmasına neden olur. O nedenle yaşla beraber artan şişmanlık ve kas kaybı eğilimlerinin de arttığını unutmamak gerekiyor. Fazla kilolar var ise, bunlardan arınmak için beslenme disiplini, diyet, egzersiz ve gerekirse klinik destek gibi ihtiyaçları almak gerekiyor. Fazla kiloları taşımak için bedenimizi yük altında bıraktığımızı, bu yükün de yaşam kalitemizi azalttığını unutmamak gerekiyor.
Unutkanlık ve hafıza egzersizleri…
Yaşam ilerledikçe, yaşadığımız içerik de yoğunlaşır ve sık sık iki ayağımızın bir pabuca girdiğini düşünmeye başlarız. İşte bu dönemde yapmamız veya hatırlamamız gerekenleri unutmaya başlarız. Bu durum, beynimizin aşırı trafiğe maruz kalması demektir. Bu trafik, bize sadece unuttuklarımızı kaybettirmez; aynı zamanda mutsuz olmamıza da neden olur. O nedenle beynimizi de şımartmak ve mutlu etmek zorundayız. Çünkü bizi beynimiz yönetiyor.
Hafızanızı güçlü mü tutmak istiyorsunuz…
Beyninizi çalıştırın. Keskin bir hafızaya sahip olmanın yollarından biri, beyninizi çalıştırmaktır. Gündelik yapılacak egzersizlerden bazıları, şekerleme yerine badem ve yabanmersini tüketin. Kan şekerini düşürdükleri için, sağlıklı atıştırmalıklar beyin kapasitenizi artırır.
Bademde bulunan omega-3 ve yabanmersinindeki anti-oksidanlar, beyninizin düzgün çalışmasına yardımcı olur. Beyin performansınızı güçlendirmek için ağızdan ginko biloba, ginseng gibi gıdasal destekler ile selenyum alın. Dans edin. Dans etmek, beyin gücünü artırır. Dans etmek ayrıca beynin strese karşı rahatlamasını sağlar. Köpeğinizi yürüyüşe çıkartın veya kendiniz yürüyüşe çıkın. 20 dakika yürümek bile kan şekerini düşürebilmektedir. Bu da beyne giden kan miktarını artırır ve daha iyi düşünebilmenize yardım eder. Strese neden olan şeyler için destek alın.
Uzm. Dr. Sinan İBİŞ – [email protected]
Flavius Antaiging Klinikleri