Çocuklara söylemeyin; onlar mutlu!
Merhaba… Kadıköy Life Dergisi’nin geçen sayısındaki yazımdan bu yana neler oldu? Şöyle bir düşünün. Öylesine dolu gündemler yaşanıyor ki; haberler önde, insanlar arkada… Günlük gazete out; topla topla ayda bir ver, daha iyi olur. Haber yerine oturur. Detay vermiyorum; konu başlıkları yeter:
Siyasette neler oldu?
Futbolda neler oldu?
Magazine, Bodrum haberlerine filan yer kalmadı… İnternet ortamında mayo da kesmedi, iç çamaşırına geçenler var. Akıl kaybı yaşamaktayız. Durdurun dimağları fıttıracak var…
“Sen tiyatro sanatçısı olarak akıllı uslu şeyler anlat bize” filan diyenler haklıdır ama artık bende de hayır yok. Örneğin geçen ay Anadolu’ya çocuklara tiyatro götürdüm. Bir kurumu aracı sponsor alarak, çocukların ücretsiz tiyatro izlemesini sağladım. Buradan organize edip yan gelip yatabilirdim, fakat on gün boyunca hergün otobüs yolculuğu yaparak, gençlerle birlikte Tokat’a kadar gittim. Onbin çocuğa ulaştık. Çocuklar güzellikleri hakeden harikalardı… Ya büyükler? Adıyaman Üniversitesi yönetimi beşbin lira salon kirası istedi. Biz böyle bir ücret veremezdik. Günlerce Anadolu çocuklarına tiyatro sahnelemek için salon aradık. Sivas Ticaret Odası, ‘duyarlı çıkar’ diye düşündük. Onlar da bin lira istedi… Yani koca koca tüccarlar, çocuklarına ücretsiz tiyatro getiren kurumdan bin lira istiyordu. Aracı sponsor bu rakamları düşünmediği için farkları hep ben karşıladım… Çocuklara söylemeyin; onlar mutlu!
Diğer anıları da sonraki sayıya bırakarak, turne dönüşü Moda’da yaşadığım bir olayı anlatayım. Aslında çoğu kimse için olay bile değildir ama benim için denizin bittiği, sözün sustuğu yerdir.
Delikanlı, kızın elini gözüme doğru sallıyordu; önümüze gelenlere çarparız oyununu hatırlatan bir biçimde yürüyor, kız da tramvaya asılmış çocuk gibi erkeğinin ilişiğinde sürükleniyordu.Tam yanımdan geçerlerken delikanlı (Bu tanımlamayı dallama olarak değiştirebilirsiniz), bağırdı kıza: “Ben sanata para vermem!..” Aksi istikametlere doğru yürüdük. (Zaten bir tek bu yürüyüşün yönü doğruydu) Bütün gün kulaklarımda çınladı: “Ben sanata para vermem!” Eko yaptı da çınladı… “Ben ben sanata sana sa na ta ta ta ta para vermem mem mem mem!” Acaba kız ne istemişti de bu yanıtı aldı? Gidip olay mahallini dolaştım. Opera festivalinin afişleri vardı… Bir caz konseri duyurusu vardı… Yoksa az ötedeki galeriden bir resim mi beğenmişti kız?
Günlerdir durup durup, “Verme ulan!” diye bağırıyorum! “Verme! Senin paranı sanat reddeder zaten.”
Bazılarımız bu romantizmle yolumuza devam ediyoruz. En yüce değer; bir şehirde duyarsız bir işadamı, bir şehirde farkındalık yaşamayan bir bilim adamı, bir şehirde de haldır huldur yaşayan bir delikanlı olmuş kol geziyor.
Bu yazı, masumiyetini taşıyan güzel insanlar için yazılmıştır.
Sevgilerimle efendim…
Enis Fosforoğlu
önceki içerik