Her ciddi sağanak ve fırtına ertesi, altyapı özürlü İstanbul’umuzun ilkel yüzü ortaya çıkınca bu tip yazılar basında, köşelerde yer alır. Ben ise İstanbul’daki her şiddetli yağmur ve fırtınadan sonra ikilem yaşıyorum: Bir taraftan barajlar dolacak, susuz kalmayacağız diye sevinirken; diğer taraftan su basan evler, taşan rögarlar, boğulan insanlar, kapanan yollar, donmuş trafik ve perişan İstanbullular için üzülüyorum.
İSTANBUL’U ÖNCE GECEKONDULAR, SONRA GÜNDÜZKONDULAR BİTİRDİ…
1950’lerden sonra başlayan “kırdan kente göç” furyası ile İstanbul’un nüfusu logaritmik artmış; çarpık ve çürük, kanserli yapılaşma, güzelim kenti dört bir tarafından kuşaklamıştı. Son 10 yıldır ise her boş alana ayrıcalıklı imar izni veren idareler tarafından İstanbul, bir kez daha içten katledildi. Hafriyat kamyonları yolları terörize ederken, yağmuru emecek toprak yüzeyi neredeyse kalmadı. Bu sabah İstanbul sanki Marmara’ya aktı. Manzara acıklı idi. Projem, iftihar vesilemiz Avrasya Tüneli bir süre kapandı, TV sustu, elektrikler gitti, hastaneleri su bastı.
ALLAH İSTANBUL’U DEPREMDEN KORUSUN, “NEKROPOLİS” OLURUZ BİRKAÇ DAKİKADA…
Bir saatlik şiddetli yağmurun bu Şehr-i Muhteşem’i nasıl felç ettiğini, oluşan kargaşayı dehşetle izlerken depremi düşündüm. Beklenen deprem olursa İstanbul, “Nekropolis” olur biliyor musunuz?! Nekropolis, “ölüler şehri” demek maalesef!.. Deprem toplantı alanlarında AVM’ler kuruldu, meftaları gömecek yer kalmadı, ağaçlar söküldü, her yer betonlaştı.
YAĞMUR YAĞDI, MAKYAJ AKTI…
Yazar çizerlerimiz İstanbul’u güzel bir kadına benzetirler şiirlerinde. O zaman biz de “Yağmur yağdı, makyaj aktı” diyelim. Bizlerin cebinden harcanan devasa kaynaklara rağmen İstanbul’da yaşam kalitesinin her geçen gün biraz daha aşağı düştüğü aşikâr. Kim, nasıl, ne zaman kurtaracak bu güzel kadını?..
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp
Y. Müh. Mimar Kentbilimci
Uluslararası Mimarlık Akademisi Bölge Başkanı