Bekleyin bakalım bekleyin, neyi bekliyorsak…
Son günlerde gazetelerde ve televizyonlarda güzel, iç açıcı bir habere rastlamak neredeyse mümkün değil. Eğitim, spor, çevre, trafik, siyaset, vs…
Çok değişik alanlarda içimizi sıkan, üzen olayların akışına kaptırmışız kendimizi; güzel bir an bulduk mu dünyalar bizim oluyor. Sevgiye, barışa, mutluluğa dair bir kapı aralandığında gözümüz kapalı içeri dalıyoruz. Güzel bir söz duymaya, güzel bi haber dinlemeye, güzel bir yazı okumaya hasretiz sanki…
Çevremizde sanki savaş sonraları enkaz yığını haline gelmiş binalar, kaldırıma park eden inşaat kamyonları, yolumuzu kesen mikserler ve tarihi dokuyu düşünmeden katledilen köşkler, yeşil alanlar, anılarımızın mahalleleri… Hepsi birer birer yok oluyor. Hele tarihi mekânlarımız yok mu, onların kendi hallerine terk edilişliği insanı kahrediyor. Hele bir de insanın gözü önünde olursa…
Bu sayfalarda defalarca yazdık. Dostlarımız, okullarımıza sayfalarını açtılar; adeta haykırdık “Kadıköy’ün tarihi bir mekanı çürüyor!” diye. Biz yazıyoruz, duyuruyoruz, adeta haykıran başlıklar atıyoruz, ama tık yok. Nasıl bir prosedürse bu anlamak mümkün degil…
İşte tarihi Gazi Mahmut Muhtar Paşa Köşkü… Her gün benim ve öğrencilerimin gözü önünde çürüyüşünü üzülerek izlediğim tarihi mekan… Bir eğitimci, bir yazar, bir Kadıköylü olarak, onun da ötesinde bir tarihçi olarak içim sızlıyor ve artık söyleyecek tek bir cümle çıkıyor dudaklarımın arasından; “Bekleyin bakalım bekleyin, neyi bekliyorsak”…
Fotoğraflar: Betül Özkan
önceki içerik